Kuzeydeki On İki Adalara seyir: Birinci ve ikinci bacaklar, Kalymnos ve Telendos


On İki adaların bazılarını Glaros olmadan önce feribotla gidip görmüştüm. Bazılarına tekrar Glaros ile gidip, daha yoğun yaşadım. Bazılarını ise hiç görmemiştim. Bayram tatilini fırsat bilip, öncesindeki günleri de katıp kendimize dokuz günlük bir tatil yarattık. Rotayı şöyle belirledim;
1.    Bacak: Gümbet Limanı-Bodrum Gümrüğü-Kalymnos Limanı
2.    Bacak: Kalymnos Limanı-Telendos Adası
3.    Bacak: Telendos Adası-Lipsi Limanı
4.    Bacak: Lipsi Limanı-Arki-Marathi Koyu
5.    Bacak: Marathi Koyu-Patmos Limanı
6.    Bacak: Patmos Limanı-Grikos Koyu
7.    Bacak: Grikos Koyu-Leros Panteli Koyu
8.    Bacak: Leros Panteli Koyu-Turgutreis Gümrüğü-Gümbet Limanı

Bütün bu seyri tek bir yazıda anlatırsam hem çok uzun bir yazı olur, hem fotoğraf fazlalığından yüklemede sorun olabilir. O yüzden dörde bölüp anlatmak istiyorum. Bu yazıda seyrin Kalymnos faslını anlatayım. Yani haritada Bodrum’dan çıkan kırmızı ve sarı çizgi ile gösterdiğim iki günlük fasıl.

Başlayalım…

Önce ekibi yazayım; Ben, Gülüşan, kardeşim Sena ve Atilla. Bu blogu takip edenler kişileri tanıyor zaten. Biz seyire çıkacağımız 9 Haziran Cumartesi günü tatildik ama Gülüşan’ın ofiste işi vardı, işini bitirip çıkarken bizi aradı, biz de Gümbet’ten Bodrum limanındaki gümrüğe doğru hareket ettik. O da limana geldi, buluştuk. Giriş-çıkış işlemlerimi her zaman BMB Marine/Emrah Pala yapar. Yine sorunsuz ve dakik bir şekilde işlemlerimiz yapıldı, Kalymnos’un limanı Pothia’ya doğru dümen tuttuk.

Dokuz günlük seyirde rüzgar pek bizden yana olmadı. İlk günler ve son gün 3-5 knot esti. Sıkı estiği günlerden biri de Leros Panteli’de alargada mola verdiğimiz güne denk geldi. Tabii zevkli yelken yaptığımız günler oldu ama keşke daha fazla rüzgarımız olaydı, daha fazla yelken yapabilseydik dedik.

Tüm seyrin rotaları. Bu yazıda anlattığım bölüm kırmızı ile başlayan, sarı ile devam eden bölüm.


 Kalymnos’a 15 kereden fazla gittim. On İki ada içinde en sık gittiğim ada. Ve Bodrum’a yakın, ulaşılması kolay olanların içinde en çok sevdiğim adadır. Epey dostluklar kurdum, çok sevdiğim insanlar tanıdım. Her gidişimde sıcak karşılanıyorum, orada kendimi iyi hissediyorum. Bir adım daha ötesini söylemem gerekirse ikinci evim gibi diyebilirim. Neyse ki bir çok Türk Kalymnos’u sevmez, çorak, taşlık bulur da pek gitmez. Bu gidişim, Glaros ile üçüncü gidişim oldu. Gitmeden önce oradaki acente Kalymnia Yacht Club’ın sahibi Vassili ile haberleşmiştik. Elemanı bizi limanda karşıladı. Belgelerimizi aldı, siz keyfinize bakın, yarın size evrakları getiririm dedi. Kıçtan kara yanaşırken iskelemizdeki teknede bizim çeteden Yusuf’u görmek harika oldu. Yusuf’ların da Kalymnos’ta olacağını biliyordum ama komşu olacağımızdan haberim yoktu. Elektriğimizi bağladık, etrafı toparladık, limanda sürekli gittiğim Kaiki cafeye oturup espressomu söyledim, tatilin tadını çıkarmaya başladım. Akşam yemeği için gideceğimiz meyhaneye geçmeden önce geçen yaz keşfettiğim, ana caddeye paralel sokaktaki ahtapotçuya uğradık. Son kez yılbaşında o mekandaydık, geçen yazılarımda anlatmıştım. Dördümüz birer bacak ahtapot ızgara, ikram edilen kapari filizi haşlaması ve adını hala bilmediğim çiğ bir balık ile tatilin ilk uzolarını yudumlayıp altlık yaptık. Oradan akşam yemeğine geçip her zamanki mekanda devam ettik. Mekan da Glaros’u bağladığımız yerin tam karşısıydı, ilk akşamın yorgunluğuyla iki adımda Glaros'a geçip kamaralara çekildik.

Kos açıklarından geçerken

Turgutreis açıklarında, Kalymnos rotasındayken
Pothia'ya bağlanır bağlanmaz yan masadan, bizim çetenin elemanı Yusuf'tan ikram geldi. 

Kalymnos limanı, Pothia bölgesi




Arka sokaktaki ahtapotçudan...


Bu seyire çıkarken kahvaltılar ve öğlen yemeklerini Glaros’ta, akşamları ise genellikle karaya çıktığımız yerlerde yiyeceğiz diye planladık. Alışverişimizi de buna göre yaptık. Ben tam bir çay tiryakisiyim, kahve ile yapılan kahvaltı beni kesmiyor. En iyi çayı da teknede demleyebiliyoruz. Ekip de çaycı olunca uzun kahvaltılar ile güne başlamak günün en önemli icraatı oluyor.

İkinci gün Vassili’nin elemanının giriş işlemlerine ait belgelerimizi getirmesiyle demir aldık ve Telendos’a doğru çıktık. Telendos, Kalymnos’un Masouri bölgesinde, adanın tam arkasında küçük bir ada. Yani adanın adası. Zamanında depremlerle Kalymnos’tan koptuğunu okumuştum. Telendos da bir çok kişi için hiç cazip değil. Küçük, bir kaç evlik bir mahalle işte. Adalılar, adanın da adasında yaşamaktan dolayı iyice sakin ve yavaşlar. Hiç bir şeye aceleleri yok. Her şey için zamanları bol. Yazın açık olan mekanların sahipleri kışın Kalymnos merkezine, Leros merkezine geçiyorlar. Kimi de meyhanelerinin üstünde veya arkasındaki evlerinde kışlıyor. Buralar, İstanbul’da marka mekanlara gitmeye alışmışlar için hiç uygun değil. Garson yok, mekanın sahibi, oğlu, kardeşi falan servis yapıyor. Ama yedikleriniz her zaman taze, deniz mahsulleri günlük ve lezzetli. Sıcak kanlılıkları, sohbetleri de ayrıca cazip. Mesela Leros buradan biraz daha farklı. Özellikle motor yatların gittiği Panteli koyundaki kimi mekanlar işi ticarete vurmuşlar. Onları da bozan bizleriz ama. Yalıkavak, Türkbükü tayfası Leros mekanlarını, Hisarönü tayfası da Symi mekanlarını bozmakla meşgul. Deniz kültürü ile uzak yakın ilgisi olmayan bu tekne takımına dair gözlemlerimi Leros bölümünde anlatacağım. Şimdilik geçiyorum.

Pothia'dan ayrılırken

Telendos'ta, Mihaili'nin mekanı Kapsoulis'in önüne demirledik
Telendos’taki dostum Mihaili’nin mekanı Kapsoulis’in önüne demirledik. Önceden telefonlaşmıştık, bizi bekliyordu. Önündeki tonoza bir balıkçı bağlandığından biz demirde kaldık. Hava gayet iyiydi, solugan da olmadığından rahattık. Öğleden sonra Telendos’tan Masouri’ye giden motorlardan birine binip karşıya geçtik. Glaros’un botu dört kişiyi alamıyor. İki sefer yapmaktansa gidip gelen motorlardan birine atladığımız gibi karşıya geçtik. Masouri Blu oteline uğrayıp, otelin sahibesi, kendisine hayranlık duyduğum Bayan Kalotina’nın hatırını sormak istedim. Her zamanki gibi zarif haliyle bizleri karşıladı, kucaklaştık. Kısa bir ziyaret yapıp biraz Masouri’de turladık. Ambiance otelin yanındaki Veranda bara geçmeden, gün batımını izlemeden dönmeyelim dedik. Kardeşim Sena ve Atilla adanın bu bölgesine ilk kez geliyorlardı, bu güzelliği görmelerini arzu ettim.

Masouri

Motorla Glaros'un yanından geçerken


Veranda'dan Teledos'a doğru
Kapsoulis

Atilla ile



Kapsoulis'te biz Barbayanni'leri içerken Mihaili, Bodrum birası Pablo içti

Buraya ilk gelişimde, yine bir gün batımında Telendos’u seyrederken tek başına demirde duran bir yelkenli görmüştüm. Bu blogun ilk yazısındaki ilk fotoğraf o anın fotoğrafıdır. Göz atmak isterseniz linki burada; http://bodrumlumavihayat.blogspot.com/2017/05/mavi-bir-merhaba.html O fotoğrafı çekerken o teknenin sahibini düşünmüştüm. Acaba nasıl bir duygudur o anda o teknede olmak? Açıkçası imrendim. Bir yandan da merak ettim. Çünkü hayatımda hiç tekneyle böyle bir ortamda bulunmadım. Bir gün böyle bir tekne alabilirsem ve o hayatı yaşamak istersem ve de Telendos’a gelebilirsem o günü hatırlayacağım demiştim. Bunu gerçekleştirebildiğim için mutluyum.

Güneş batarken biz de Telendos’a döndük. Mihaili’nin samimi sohbeti, laf atmaları ile beraber annesinin yaptığı mezeleri yedik. Son yirmilik Barbayanni de Mihaili’nin ikramı oldu, geceyi bitirdik. Mihaili ile en kısa zamanda yine görüşmek üzere vedalaştık. “Gule gule Serdam” diyerek bizi gönderdi.

Gece bir süre havuzlukta oturup Telendos’u, Masouri’yi seyrettik ve yattık.

Sabah kahvaltı yaptıktan sonra rotamız Lipsi dedik ve demir aldık. Devamı bir sonraki yazıda.

Şimdilik hoşçakalın.


Yorumlar

Popüler Yayınlar