Ağustos ayında yaptığımız
Yunan adaları seyri haricinde iki farklı rotada iki seyrimiz daha olmuştu.
Zaman darlığından yazma fırsatı bulamamamıştım, şimdi bu iki seyire ait
fotoğrafları ve notlarımı paylaşayım. Ayrıca geçtiğimiz ay farklı bir rotada
yine Gökova seyrimiz oldu, bunu da bir sonraki yazıya bırakarak yazdan kalan notlarımı bitireyim.
Glaros’u aldığımda dümeni
biraz sertti. Bakımdan sonra hafifler sanmıştım ancak beklediğim kadar
hafiflemedi. Ama yazı öyle geçirdim, sorun yaratmadı. Derken bu yaz sezonunda
dümen gittikçe sertleşmeye başladı. Öyle ki otopilot biraz sertçe havada
devreden çıkıyordu. Sonunda artık problem olmaya başlayınca Glaros’u Yatlift’te
karaya aldık, dümen sistemi açıldı. Yıllar içinde –çok az kullanılmasının da
etkisiyle- sistemdeki metal malzemeler birbirine kaynamış. Litrelerce pas
sökücü dökmek falan fayda etmedi, tornada yeniden imal etmek
gerekti.



Bu işlemin bitiminde Glaros’u denize indirdiğimiz gibi rotayı Çökertme Koyu'na çevirdik. Dümen tüy gibi olmuş, dümen tutma yeniden zevkli
hale gelmişti. Ekip bizim Parakalo –yani Hanende Mey Osman Yürüklü- ile Zazu
Ahmet Kurşuncu da olmak üzere üç kişiydi. Giderken yelken yapma şansımız
olmadı, hava 5 knot’u geçmedi. Önceden Orhan
Restaurant-Üstün’ü aramış geleceğimizi söylemiştim. Her gidişimde Üstün’lerin
önündeki tonozlardan birine bağlanırım, yemeği, rakıyı da Orhan Restaurant’ta
hallederim. Mezeleri de balıkları da çok tazedir çünkü balığı kendileri tutarlar. Bir
kaç çeşit günlük meze ve körpe salata ile taze kalamar ve balık olduktan sonra
yeter de artar bile. Orhan’lar oranın yerlisidirler ve çok sevimli, iyi bir ailedir. Akşam epeyce rakı içildi, denizin hemen
dibindeki masamızda sohbet koyulaştı. Ertesi sabah seyrin ikinci bacağı Armonika
koyu için karşı kıyıya, Gökova’yı enlemesine geçeceğimiz için çok geç kalmadan
yattık.
 |
Çökertme |
 |
Çökertme |

Armonika koyuna geldiğimizde
büyük bir guletin neredeyse koyu kapayacak bir konumda demirlediğini gördük. Koltuk
halatlarını da öyle bir düzenlemiş ki başka tekne yanına gelemesin. Bunu
yapanların deniz terbiyesi bir yana, asgari insani terbiyesi yok. Ben o koyu
bilmediğimden, bana kalsa hiç girmeyip başka koya devam ederdim ama Osman bu
koylarda büyümüş. Avucunun içi gibi biliyor, abi guletin iskele tarafına tornistanla gel, demiri bırakalım, orada su senin su kesimine yeter dedi. Demiri
bırakıp tornistanla guletin yanına girdik. Zemin kumluktu, teknenin altı
hafifçe değdi. Elli santim açtıktan sonra koltuk halatlarımızı da bağladık
tekneyi sabit hale getirdik. Yandaki 25 metrelik guleti kiralayan adamın
kaptana “Hani kimse giremez demiştin?” diye sorduğunu biz Glaros’tan duyduk.
Arkadaş sakinliğe alışmamış, güya kısık sesle konuşuyor ama deniz sesi taşıdı.
Kaptanın cevabını da duyduk tabii; “Burayı çok iyi biliyorlar, yoksa girmeye
cesaret etmezlerdi” dedi. Yani koyu kendi mülkleri gibi kapatmayı kendilerine
hak görmüşler, bizim gelmemize bozuldular.
 |
Armonika Koyu |
Motoru durdurduk. Hidroforun çalışma sesini duyduk. Osman dedi ki abi nerede su açık? Baktık hepsi
kapalı. Son ihtimal kıçtaki duşa baktım, o da kapalı. Motor bölümünün
kapaklarını açtık, baktık zeminde su birikmiş. Yahu bu su nereden geliyor
derken yine aynı sesi duyduk. Banyoya giden su hortumu bir yerinden delinmiş su
kaçırıyor. Neyse ki tam bağlantı yerine bir iki santim kala bir bölgedeydi
delik. Ortalarda olsa yapacak bir şey yok, suyu kullanmakta çok zorlanacak, o
dar bölgeye tas koyacaktık falan. Sintineye dolan suyu boşalttık ve bu bize bir
saate mal oldu. Ama çözdük. Ben tek başıma olsam bunu bulmakta, tamir etmekte
çok zorlanırdım. Hatta muhtemelen yapamaz, Bodrum’da usta beklerdim. Denizde
elinizden her iş gelmeli ve bu benim en büyük sorunum. Hiç bir zaman iyi bir
denizci olamayacağımın nedeni bu işlerden anlamamak.
Ben balık tutmaktan da anlamam.
Balığı tabakta sevenlerdenim. Ama Ahmet ve Osman bu konuda iddialılar. Daha
Karaada önlerindeyken sırtı için oltalar denize atılmıştı. Armonika’ya gelene
kadar bir tane bile balık vurmadı. Neyse ki yanımızda makarna, ton balığı falan
var, size kalsak kuru ekmek kemiriyorduk diye takılmalarıma dayandılar. Biraz
sonra Osman şinorkeli alıp ben bi gideyim abi dedi. Yarım saate kalmadan
ahtapotu eliyle yakalamış çıkageldi. Hemen temizledi, tencereyi ocağa koyduk,
bir saat içinde ahtapot yahnimiz hazırdı. Balık tutamadı ama eliyle ahtapotu
yakalayıp bize ziyafet çektirdi Parakalo Osman. O akşam Glaros’un havuzluğunda
sohbet edip keyifle rakılarımızı yudumladık.
 |
Osman şinorkeli alıp denize atladı... |
 |
Bu ahtapotu aldı |
 |
Ve akşama ahtapot ziyafeti yaptık |
 |
Büyük Çatı |


Sabah koyun dışındaki yer
yer beyaz köpükler havanın sertleşeceğini gösteriyordu. Her ne kadar Windy bunu
öngörmese de bizim gördüğümüz Windy’nin tahminini yalanlıyordu. Kahvaltı yapıp
biraz yüzdükten sonra halatlarımızı ve demirimizi toplayıp üçüncü bacak olarak
hedeflediğimiz Kisebükü için yelken açtık. Gökova’nın ortasında 1 metreye yakın dalgalarla, 16-17 knot civarı rüzgarla iskele kontra, dar apaz,
keyifli bir seyir yapıyorduk. Sonra rüzgar arttı, 20-25 esmeye başlayınca
yelkenleri küçültmeye karar verdim. Ana yelkeni biraz sardık. Cenovayı
sararken, son zamanlarda sorun çıkaran yeni takılan halat yine sıkıştı. Sağanaklarda
30 knot gösterirken Osman halata yüklendi ve bir ses duyduk, halat koptu cenova
o rüzgarda deli gibi savrulmaya başladı. Hemen rotayı değiştirip, motoru
çalıştırıp en yakın koya girmeye karar verdik çünkü Gökova’nın ortasında o
rüzgarda yapacak başka bir şey bulamadım. Çökertme’den bir önceki Molla İbrahim
koyuna vardık. Koy sert olmasa da rüzgar alıyordu, olabildiğince dibe girdik
ve cenovayı elle sardık. Furling sistemi dağılmış, bir parça da kırılmıştı. O
akşamı koyda geçirdik. Ertesi gün hava yine sertti, motor seyriyle rüzgarı
kafadan alarak Gümbet’e vardık. Yani yine iki arızayla geçen bir seyir oldu.
Ama neyse ki keyifli tarafları daha fazlaydı.
 |
Ahmet Kurşuncu |
 |
Parakalo Osman |
 |
Bendeniz ve arkada Parakalo |
 |
Mürettebat |
 |
Molla İbrahim |

Bu seyirden sonra bir önceki
yazımda anlattığım Yunan adaları seyrini yaptık. Orada pis su tahliyesindeki
sorundan söz etmiştim. Yavaş da olsa kanal açılınca Bodrum’a erken dönmekten
cayıp Kalymnos’ta kalmıştık. İşte bu adalar seyrinden sonra bu sefer iki
geceliğine bir seyir yapalım dedik ve Gülüşan ile merak ettiğim Mersincik’e
gitmeye karar verdik. Çok iyi bir havada, limandan çıktıktan biraz sonra
açtığım yelkenle apaz seyri yaparak Mersincik’e kadar gitttik. Koyun girişinde
hemen sancak tarafındaki daha küçük koy doluydu, biraz ileride kayalardan
koltuk alıp kalırız diye düşündüm. Tesadüfen bir girerken Yalıçapkını isimli
teknesiyle Alp demir almak üzereydi. Ben de demir atıp tornistan yaparken sağolsun
Alp botuyla bizim halatı alıp kayaya bağladı. Motoru durdurup ortalığı
toparlayıp denize girmeye hazırlanırken demir taradığımızı fark ettim. Acaba kalomayı
mı çok bıraktık diye düşünüp biraz zincir sardım. I-ıh kayalara doğru
gidiyoruz. Demiri topladık, o arada ilk koydan bir tekne çıkıyordu, onun yerine
gireriz dedik ve oraya demir attik. Gülüşan yüzerek koltuk halatını aldı. Yine
demiri tutturamamış olmalıyım ki yine kıçtaki kayalara doğru gitmeye başladık.
Sonunda bu iş olmuyor deyip toparlanıp ilk girdiğimiz yerin uzağına, koltuk
falan almadan demiri bıraktık, alargargada kaldık. Orada demirimiz tuttu ama bir kere emin olamadım
ya kendimden, ikide bir kontrol etmek zorunda hissediyordum. Ustalaşana kadar
bu huzursuz kuş uykuları sürecek sanırım. Hem zaten ustalar da kuş uykusu
uyurlarmış, öyle yazıyor kitaplarda.

 |
Mersincik |
 |
Gülüşan |
İki sakin günden sonra
Bodrum’a dönmek üzere demiri topladık, hava yelkene uygundu. Açıkta tahliyeyi
denedim, maalesef yine tıkanmıştı. Hava sertleşti, tekne yatmaya başladı,
aklıma tuvaletin durumunu kontrol etmek geldi. Yattıkça klozetten dışarı
taşmaya başlamış. Hemen yelkeni kapatıp motor seyrine geçtik, yelken zevkimiz
kursağımızda kaldı.
O hafta depoyu temizlettim.
Parça parça kireç döküldü. Zamanla deponun içi kireç bağlamış, sallandıkça bir
parça kopup tahliye deliğini tıkıyormuş. Tam açıldı zannederken bir başka parça
aynı görevi üstlenip hayatı bize dar ediyormuş meğer. Çözümü, tekneyi uzun süre
kullanamayacaksanız depoyu boşaltıp öyle limana gelmeniz ve depoya sirke
dökmeniz. Bu arada piyasada satılan pahalı bazı karışımlar da var ama depoyu
temizleyen ustanın dediği buydu.
Her geçen zaman yeni bir şey öğretiyor. Bana da öğrenmek düşüyor.
Mavi günler dilerim.
Yorumlar
Yorum Gönder