On günlük seyrimizi bir yazıda anlatmam doğru olmayacak diye düşündüm. Hem çok uzun, hem fotoğraflar nedeniyle çok yüklü olur. Bölerek, etap etap yazayım. Bu yazıda Bodrum-Kalymnos etabını yazıyorum. Bir sonraki yazı Astypalaia olacak. Sonra Nisyros ve Kos’u bir arada anlatarak üç yazıda bitirmeyi planlıyorum. Aşağıda da on günlük seyrin etaplarını görebilirsiniz. Bu yazıda anlattığım etaplar 1, 2 ve 3 no'lu etaplardır.

Kış çok sert geçti. Geçen
kış yaptığımız gibi ne karşı adalara gidebildik ne Gökova’da seyir yapabildik.
Kasım ayında Glaros’u limanda bağladık, Mart ayının sonuna doğru ilk kez çözüp
kısa seyirler yapabildik. Denizi ve yelkeni özlemişim. Haziran ayındaki bayram
tatilini on güne uzatıp, 150 mil üstü bir rota planlamaya kış ortasında
başlamıştım bile. On İki Adalar’ın en uzağında bulunan adalardan Astypalalia’ya
gitmeyi çok istiyordum. Daha önce giden bir arkadaşımdan bilgi aldım. Rod ve
Lucinda Heikel’in Yunan Adaları Seyir Kılavuzu’nu kış gecelerinde okumak zaten
en büyük zevklerimden biri. Bu kitapta Astypalaia’ya ayrılan bölümü sıkı sıkı
inceledim. Benim gibi yelkene geç başlayıp henüz üçüncü sezonuna giren biri
için Astypalaia’ya gitmek Cebelitarık’a gitmekten farksız. Bu kadar uzun seyrim
olmamıştı. Daha doğrusu mesafe olarak olmuştu ama onlar bize yakın ve bizim taraftan
bakınca görünen adalardı ve de on-on beş millik etaplarla birinden diğerine
atlayabiliyorduk. Astypalaia ise görünmeyecek kadar uzakta ve hele hava biraz
puslu olursa millerce hiç kara görmeden gidecektik. Eh işte sonuçta heyecanlanıyordum.
 |
Limanda son hazırlıkları yaparken |
Yelken ve denizcilik
konusunda akıl danıştığım kişiler, bilgisine, görgüsüne, deneyimine inandığım
kişiler. Ama sosyal medyada diyelim ki Astypalaia’ya gitmek istediğinizi
yazıyorsunuz. Aradan yelken ve denizle ilgili biri çıkıyor, ilk dalgada
sığınacak koy arayacaksın diyor mesela. Ya da başka olumsuzluklar sayıyor. İnsanlar
niye böyle, düşünüyorum da aklıma şöyle şeyler geliyor; Ya bu işi bilmiyor, dalga
ve denizden korkuyor, gerçekten öyle düşündüğü için böyle yazıyor. Sakin
denizde kısa koy gezileriyle yetiniyor. Ya da sen acemisin kalkışma, seni aşar
demeye getiriyor. Şu kısacık deneyimimle ve usta denizcilerin kitaplarını
okuyarak edindiğim fikirle şunu söylememe izin verin; haset ve karşısındakini küçük görmek, gerçekten denizci
veya denizi, doğayı sever birinin içindeki duygu olamaz.
Seyre çıkmadan önce
Glaros’un da kendimin de bakımlarını, kontrollerini yaptırdım. Kan tahlilim, on
gün boyunca yiyip içerken neye, ne kadar dikkat etmem gerektiğini göstermesi
bakımından önemliydi. Glaros’un da ufak tefek bakımı vardı. Motor kontrolü, yağ
ve filtre değişimi bunların başında geliyordu. İki yıl önce taktırdığım ama hiç
memnun kalmadığım modemi söküp yeni, çift sim kartlı (Biri Türk diğeri Yunan
hattı) modeme geçtim. Gayet iyi çalıştı. Bütün kışın kirini pasını atan büyük
temizliği de yapınca seyir için kumanya harici bir konu kalmadı. Seyire
çıkacağımız Cuma gününden bir gün önce kumanyamızı toparladık. Hemen tüketeceklerimizi pazardan, daha sonra tüketeceklerimizi ve daha dayanıklı olması gerekenleriyse Metro'dan temin ettik. Her yeni uzun
seyir öncesi bir öncekinden daha az şey alıyorum. Bunun nedeni de deneyim.
Yaşadıkça neleri fazla aldığımızı görüp ya azaltıyoruz ya da eksikleri gittiğimiz adalardan
alırız diyoruz. Ve ilk zamanlar aldıklarımızı yemeden geri dönünce bu sefer
Gülüşan önceden menü hazırladı. Kaç gece teknede, kaç gece dışarıda yeriz, kaç
öğlen teknedeyiz, bunları öngörüp ona göre malzeme aldık. Yine de arttı ama bu
sefer öncekilere göre artanlar çok daha azdı ve en önemlisi bir şey atmadık.




Perşembe aldıklarımızı
tekneye yerleştirip, buzdolabını çalıştırıp Glaros ile ertesi gün buluşmak
üzere kapatıp evlere gittik. Uzun seyirlerde kumanyayı en az bir gün önceden
alıp tekneye yerleştirmek gerekiyor. Yola çıkarken yerleştiriz demeyin, seyir
sırasında hem zor oluyor hem aceleye geldiğinden en önce gerekecekler buzdolabının
dibinde, iki gün sonra gerekecekler en yukarıda kalabiliyor. Teknede buzdolabı
yerleştirmek önemli. Küçük buzdolabını verimli kullanmak zorundasınız, içeriye
ne kadar çok şey koyarsanız o kadar zor ve geç soğutacaktır ve en önemlisi
malzemeler arasında hava akımını sağlamak gerekiyor. Glaros gibi, jeneratörü
olmayan ama güneş panelleri olan yelkenli teknelerde en fazla enerjiyi buzdolabı
çekiyor. İyi yerleştirilmiş buzdolabı ciddi tasarruf ettiriyor.
Derken 31 Mayıs Cuma günü halatlarımızı çözdük, Gümbet
limanından ayrıldık. Rotamız Turgutreis-Kalymnos Vathi idi. Astypalaia’ya
Kalymnos’tan çıkarak gideceğimiz için Yunanistan’a girişimizi de Kalymnos’tan
yapacaktık. Böyle olunca da Türkiye çıkışını Bodrum limanından değil de
Turgutreis’ten yapmak yolumuzu kısaltıyordu. Sabahın dokuzunda çok güzel rüzgar
vardı ve yelkenleri açarak Hüseyin Burnu’nu döndük, rüzgar karşıdan esmeye
başlayınca tramolalarla zaman geçirip saat 11:00’de gümrükte bizi bekleyen
Emrah’a geç kalmamak için yelkenleri sarıp motor ile devam ettik.
 |
Kalymnos Vathi'ye giderken çok zevkli yelken seyri yaptık |
 |
Turgutreis dümen suyumuzda |
 |
Çatalada'yı bordalarken |
Yunan hükümetinin yabancı
bayraklı teknelere yeni uygulamaya başladığı vergi mevzuatı nedeniyle
Yunanistan’a resmi girişimizi bir gün geciktirmemiz gerekti. Çünkü kanun diyor
ki hangi takvim ayı içinde girerseniz o ayın vergisini ödemelisiniz. Çıkış
tarihiniz farklı bir ay içindeyse o ay için de vergi ödeyeceksiniz. Yani biz 31
Mayıs günü Kalymnos’a girip 1 Haziran günü ayrılsak iki aylık vergi ödememiz
gerekecekti. Böyle olunca adadaki acentemizle konuştum, Vasili dedi ki bir
gece koylardan birinde kalın, 1 Haziran günü ana limana, Pothia’ya gelin. Tamam
dedik, Turgutreis’teki işlemlerimiz bitip gümrükten ayrılınca yine apazdan
rüzgarı alıp Vathi koyunun girişine kadar yelken yaptık. Vathi’ye dört-beş defa
karadan gelmiştim ve çok sevmiştim. Yaz sezonunda günlük turların uğrak yeri
olması nedeniyle öğlen kalabalıklaşıyor, buna bir kere şahit olmuştum. Öğleden
sonra saat 15 civarı Vathi’ye girdik. Günlük tur teknelerinin bağlandığı rıhtım
boştu, demirimizi atıp oraya kıçtan kara bağlandık. Vathi’yi -kış hariç- hiç bu
kadar sakin görmemiştim. Deniz mükemmeldi, sessizlik hakimdi, sadece keçilerin
çan sesleri duyuluyordu. Deniz sezonunun resmi açılışını yaptım, bu suya
girmeseydim çok ayıp olurdu. Bu yıl da Mayıs’ın son günü denize girmiş oldum. Sakin,
huzurlu Vathi sokaklarında gezindikten sonra –toplam on beş dk sürüyor zaten- hemen
en uçtaki mekana girip tatilin ilk uzo/ahtapot ikilisini tattık.
 |
Vathi koyunun girişi |
 |
Vathi'deki beton rıhtıma kıçtan kara bağlandık |
 |
Glaros'tan Vathi'ye bakış |
 |
Uzakta Turgutreis ve Kadıkalesi |
 |
Gülüşan mı o? |
 |
Akşama hazırlık |
 |
Çök güzel bir tekneydi. Alman bir çift dünyayı geziyor olmalı. Yelken donanımına dikkat! |
 |
Ahtapotları hazırlayan dede-torun |

Tatil boyunca her akşam uzo
veya rakı içtim ancak miktarı az tuttum ki Bodrum’a dönüşümde sağlığımda sorun
olmasın. Bazı akşamlar iki tek –bir duble- bazı akşamlar 20’lik şişe. Ekmek
rejimimi de tatilde boşladım. İpin ucunu kaçırmadan arada peksimet ve
Astypalaia’nın fırınından yeni çıkmış börekleri yedim, yalan yok. Bodrum’a
döndüğümde, on günlük seyrin sonunda iki kilo almıştım, bunun bir kilosu deniz
üstündeyken şişen ayaklar ve bedenden kaynaklanmış olmalıydı. Bu iki kilo da
bir haftaya kalmadan gitti zaten. Yelken yaparken bedensel olarak hareket
ediyorum ama o kadar da değil çünkü ekipteki Atilla yelken açma/kapama işini
üstlenip hallediyor. Ben daha çok dümende oluyorum. Arada hareket olsun diye
ben açıp kapıyorum yoksa saatler boyu oturup dümen tutmak da bir hareket. Özellikle sert havada kasılmaktan kollar, bacaklar, omuz ağrıyor. Denizi seviyorum ama öyle saatlerce yüzen takımından değilim.
Girip on dakika yüzüp çıkanlardanım. Bu seyir dönemimizde Ege’ye henüz tam
olarak yaz gelmemişti. Bana hava hoş, serin akşamları, kan ter içinde uyumaya
çalışılan akşamlara tercih ederim. Sabah erken çıktığımız seyirlerde de
polarlarımızı giyiyorduk. Demem o ki deniz tam girilecek kıvama gelmemiş.
Serindi ama insanı diriltiyordu. Rüzgar da olunca teknenin havuzluğunda yatay
pozisyonda tek göz açık, pineklerken, sakinliğin tadını çıkarırken, insanın
canı denize girmek istemiyor çünkü bunalmıyorsun.


 |
Mürettebat havuzlukta... Kardeşim Sena, Atilla ve Gülüşan |
 |
Akşam yemeği yediğimiz mekandan bakış |
 |
Bu denize girilmez mi? |
 |
Dolmades... Hiç öyle serçe parmağım kadar küçük sarayım dertleri yok |
 |
Vathi benim, Kalymnos'u da haftaya alacağım duruşu |
Vathi’de de diğer kaldığımız
gecelerde de geceleri erken yattık. Deniz insanı gevşetiyor zaten. İki kadeh
içince iyice gevşiyordum. Otelde kalsak belki yol üzerinde bir yere uğrardık,
otelde bir kadeh daha içerdik falan ama alargadayken böyle bir ihtimal yok.
Kaldığımız limanlar da –Kos hariç- çok sakin bölgelerdi, çıt çıkmıyordu.
Dolayısıyla erken yatıp erken kalkılan, günü değerlendirdiğimiz bir tatil oldu,
bundan dolayı çok memnunum.
Vathi’de Glaros’ta
kahvaltımızı yapıp –on gün boyunca bütün kahvaltılar teknede yapıldı- saat on
bir civarı demiri toplayıp Pothia’ya, yani Kalymnos’un ana limanına doğru
motora yol verdik. Vathi-Pothia arası 6 mil civarı. Rüzgarsız bir havada bir
saatte limana vardık, acentenin elamanı rıhtımda bizi bekliyordu, demirimizi
atıp kıçtan kara bağlandık. Acentenin görevlisi işlemler için beni motorunun
arkasına atıp liman polisine götürdü. Kaptan olarak ben imza attım, tüm ekibi
görmeye gerek bulmadılar. Bazen de herkesi görmek istiyorlar. Neye göre böyle
oluyor bilmiyorum. Bizde polis görmek istiyor ama tekneler zaten gümrüğün
dibine yanaşıyor. Kalymnos öyle değil ve biz en uzak noktadaydık. Polis çağırsa
git/gel sıcakta 3 km yürümek gerekirdi. Kalymnos en sevdiğim adalardandır. Çok
kişiliklidir. Bir çok insan hiç beğenmez çünkü çalı bile yetişmez. Kayalıktır,
yalçın tepeler ile çevrilmiştir. Vathi bölgesi haricinde ağaç bulmak zordur. Insanı da
böyle serttir. Komşu ada Leros yemyeşil sayılabilir ve insanı yumuşaktır. Coğrafya
şartları kişilikleri, kişilikler de siyaseti etkiliyor. Kalymnos ulusalcı
damardan beslenirken Leros’ta yıllardır sosyalist belediye başkanları kazanır.
Ama gide gele benim en çok tanışıklıklarım Kalymnos’ta oldu. Türk olduğum için
de hiç bir yerde kötü gözle bakmadılar.
 |
Kalymnos'un ana limanı Pothia. Geldiğimizde bir kaç tekneydik, akşama doğru doldu. |
 |
Glaros Pothia limanında |
 |
Yazın adalara gelince vaz geçilmez bira markam Mythos. |
 |
Kalymnos sokak araları |
Kalymnos'’ta her zaman
uğradığım Kaiki’de kahveleri içtik, biraz turladık, sıcak başlayınca tekneye
geçtik. Akşam nerede yiyelim diye düşünürken, bu kışa kadar adanın arkasında
bulunan deniz mahsulü restoranı Mamouselos’un merkeze taşındığını biliyordum.
Acaba nereye geldi derken kafamı kaldırdım ki tam karşısına demirlemişiz. Akşam
nerede yiyeceğimiz belli oldu.
 |
Sadece deniz mahsulü için gidilmeli. Kabuklular mükemmel. |

Burası Vedat Milör’ün de öve
öve göklere çıkardığı bir mutfak. Tipik bir işletme. Anne, baba ve bir çocuk
işin başındalar. Burada çocuk dediğimse artık yirmilerini geçmiş kızları oluyor.
Mamouselos balıkçı değil, tam deniz mahsulü restoranı. İstiridye, midye
saganaki, yengeç, böcek gibi kabuklular, menüsünde yer alan en önemli yemekler. İsim
vermeyeyim ama Bodrum’da bu menüdeki kabuklu bazı yemekleri ortalama adam başı 400 TL’ye yersiniz. Kalymnos’ta adam başı 25 EU ödeyerek, üç adet yirmilik uzo
da dahil yedik. Diyeceksiniz ki 25 EU 150-160 TL ediyor. Doğru ama Mamouselos’a
dört senedir gelirim hep 25-30 EU arası ödedim.O zamanlar EU 2 TL idi şimdi 6,5
TL ama adamların fiyatı hep aynı. Olan bize oluyor çünkü ekonomimiz berbat. Bu
fiyat/hizmet konusundan bu yazı dizisinde sık sık söz edeceğim çünkü bu sefer
bir daha gördüm ki bizim sahillerimizde -hele teknelere servis veren mekanlarda- ciddi kazık yiyoruz. Haydari, ezme gibi
maliyeti ucuz yemeklere verilen paraların karşılığında karşı adalarda neler
yediğimizi anlatacağım.
Mamouselos’ta yediğimiz
nefis yemekten sonra hemen karşıda bizi bekleyen Glaros’a geçtik, yattık. Çünkü
sabah saat 6,5’da demir alıp Astypalaia’ya doğru dümen tutacaktık. Böyle erken
sabahlarda kardeşim Sena geceden sandviç hazırlıyor, sabah erken çayı demleyip
termosa koyuyor. Hem yiyor hem yol alıyoruz çünkü kahvaltıya oturduk mu bir
saatten önce kalkamıyoruz. Yine aynı yöntemle seyire çıktık. Bana hep söylenen
Kalymnos-Astyplaia arası sıkı meltem olur, 18-20 knot altına inmez,
sağanaklarda 30’u bulur idi. Gel gelelim bizim çıktığımız pazar sabahı rüzgarın
“R”si yoktu. İskelemizdeki Kos’u geçtikten sonra rüzgar alırız diye düşündük
çünkü batıdan veya karayelden değil, şansımıza lodostan esiyordu. Ege’nin
açıklarında kaba dalgalarla, motor seyriyle Astypalaia’nın Vathi’sini
hedefledik, yelken açamadan seyre devam ettik.
 |
Kalymnos'tan ayrılırken... |
 |
...rotamız Astypalaia |
Astypalaia’ya varış ve adada
geçen günlerimiz bir sonraki yazıda.
Yorumlar
Yorum Gönder