Çok istediğim bir şeydi,
karşı adalara tekneyle gitmek. Oralara gidip geldikçe yelkenlileri görünce,
şuraya rüzgarda süzülen yelkenliyle gelmek kim bilir ne güzel bir duygudur
derdim. Blogun ilk yazısında söz etmiştim, Kalymnos’un arkasında Telendos
önünde demirlemiş yelkenli, bendeki yelkeni ve denizi öğrenme isteğini kamçılamıştı.
Derken önce amatör denizci belgemi aldım. Ardından da Glaros girdi hayatıma.
Yelken de her şeyde olduğu
gibi, deneyim kazandıkça tadına varılan bir uğraş. Bir öğreti ve kültür olması
ise meselenin daha derinliğinde, yaşayarak öğreniliyor. Bu işte de eğer
yanınızda yardım eden, işi biraz dahi bilenler varsa siz öğrenmekte
gecikiyorsunuz. O yüzden kendi halinizde öğrenmek daha hızlı ve kalıcı oluyor. Ustalaştıkça
yalnız kullanmak mümkün olabilir ama bu konuda da konuştuğum, fikir danıştığım
kişiler ikiye ayrılıyor. Birinci bölümdekiler denizle şaka olmaz, asla yalnız
çıkma diyor. İkinci bölümdekiler ise tam tersine, önce önlemini al sonra yalnız
çık diyor. Bu gruptaki arkadaşlar, zorlanarak öğreneceksin, bütün mesele sert
havada çıkma ve ne yap yap denize düşme diyenler. Henüz yalnız çıkmadım.
Kendime güvenim var ama biraz daha deneyim kazandıktan sonra önce kısa
seyirlerle başlayıp sonra uzun seyirlere geçebilirim diye düşünüyorum.
|
Bodrum gümrük sahası çok kalabalık olunca çıkışı Turgutreis'ten yaptık |
|
Limani Kos |
|
Kos'a girince hemen en yakın plajdan kendimizi suya atalım dedik. Kos'taki turist sayısı Bodrum'u imrendirir. Şansımıza yanımıza çekirdek Türk ailesi düştü. Tabii bağıra bağıra yapma babacım, etme annecim lafları. Her yerde gürültümüzle belli oluyoruz. |
|
Limani Kos |
Yalnızlık benim için hiç
sorun değil. Yalnız seyahat etmeyi de, yalnız kalmayı da severim. Teknede de
seyir halinde günlerce yalnız kalmak zoruma gitmez. Ama bu bir öncelikli
tercihim değil. Gerekirse bu da olabilir anlamında. Hayatta kendisiyle barışık
olmayanların mavi bir hayatta da rahat olamayacağına inanıyorum. Kendini
öyleymiş gibi lanse etmek ya da kendine bunu inandırmak bir yol tabii ama
gerçek değil. Gerçek kişinin içinde ve o ne olursa olsun orada durdukça gerisi
fasa fiso.
Bu ay ortalarında iki kişi
–ben ve Gülüşan- Çökertme’ye gidip gece Orhan Restoran’ın önünde tonoza
bağlanmıştık. Gülüşan’ın belki de ilk kez dümen tutup yardım ettiği bir
seyirdi. Yani iki acemi çıktık. Bodrum’dan Çökertme’ye kadar 15 knot civarında
pupadan gelen rüzgarla yelken yaptık. Dönerken hava çok sertti, çeşitli
acemilikler yaparak bocaladık (Az daha Orhan Restoran’ın tonozunu alıp Bodrum’a
gidiyorduk mesela). Bir şekilde –çoğu zaman motor seyri olmak üzere- döndük. O
havada iskeleye kıçtan bağlanmak bile acemi için zor bir manevra. Ama yaşayarak
öğreniliyor, demek istediğim bu.
|
Barbouni'de |
|
Barbouni'de |
|
Glaros Kos'ta |
|
Geçen hafta bu feribotla Kalymnos'a gitmiştik |
|
Miço iş başında |
Çökertme tecrübesinin de
gazıyla bayramda biz ikimiz Nisyros’a gideriz dedik. Cuma akşamı kumanyamızı
hazırladık, sabah erken çıkacağız diye geceyi Glaros’ta geçirdik. Ama gel
gelelim kahvaltı falan derken çıkışımız 10:30’u buldu. Arife günü bizim gibi
düşünen çok tekne varmış ki Bodrum limanının gümrük bölümüne girebilmek için
açıkta epey bekledik. Bu arada rüzgar yönünü ve şiddetini veren gösterge arıza
yaptı. O arıza yapınca otomatik pilot devre dışı kaldı. Hem bu arızayı
giderelim hem de gümrük sahasının daha boş olduğunu öğrendiğimizden, Turgutreis D-Marin’e yollandık. Bütün bu ilave yol, işlemler, arıza giderilmesi
bizim yarım günümüzü yedi. Sıcak da bastırdı. Zaten Yunanistan’a giriş için Kos
limanına geçecektik. Geceyi Kos’ta geçirelim, sabah erken Nisyros’a devam
ederiz dedik. Annesi Koslu olan, üç-dört yaşındaki halini bildiğim, Serdar
Kaptan’ın oğlu Süleyman Kos’ta bir acentede çalışıyor. Bodrumlu tekne sahipleri
bilirler, Seda ile eşi Dimitri’nin acentesinden söz ediyorum. Kos Limanı da
kalabalıktı, bize limanın hemen sancak tarafındaki girişinde bir yer ayarladı
Süleyman. Elektrik, su hizmeti alamadığınız, liman ağzı olduğu için de epey
sallayan bir yere demir attık, kıçtan bağlandık. Akşam yemeği için,
Instagram’dan tanışıklığım olan Hristos’un mekanı Barbouni’ye geçtik. Çok güzel
bir havada, mükemmel, leziz yemekler yedik, Barbayanni içtik. Sabah erken
çıkacağımız için geceyi kısa kestik, Glaros’a döndük. Sabah kahvaltı yapıp
Kos’tan ayrıldık. Bütün ümidim Kos-Knidos kanalında rüzgarı alıp yelken seyri
yapmaktı. Bir gün önce hava raporu rüzgar gösteriyordu. Ama biz oradayken
rüzgarın “r”sinden eser kalmadı. Rüzgar bilgisini aldığım siteye bir daha
baktım, revize etmişler. Ne yapalım dedik, motor seyrine geçtik. Bir ara deniz
suyuyla makarna yaptık yedik, o sırada rüzgar 0,8 knot gösteriyordu. Yani sıfır
rüzgar vardı denebilir, o her zaman esen kanaldaki deniz neredeyse hareket
etmiyordu. Adaya iki mil kala rüzgar çıkar gibi oldu ama yetmedi.
|
Pali limanın her şeyi. Ahtapot, bira, kahve, otomobil kiralama... |
|
Pali'deki fırın şaheser |
|
Deniz suyuyla makarna |
|
Pali'ye varır varmaz o sıcakta ilk işim bir Mythos açmaktı
|
|
Glaros Pali'de |
Nisyros’un Pali barınağına
girdik. Barınak kuzeye açık. Küçük bir barınak. Takriben kırk tekne kapasitesi
var. Daha önce arabayla geldiğimde öğlen yemeği yediğim Captain’s
House önündeki boşluğa bağlandık. Su ve elektrik aldık. Kos’tan çıkarken
gittiğiniz adada giriş yapın demişlerdi. Bizim transitloga da Mykonos’a
gideceğimizi yazmışlar. Nisyros demiştik ama oraya gideceğimize pek ihtimal vermemiş olmalılar,
isim de benzediğinden Mykonos’u uygun bulmuşlar. Evraklar çantamızda hazırdı.
Akşam yemeği için merkeze, Mandraki’ye giderken limana uğrarız demiştik ama biz
gidene kadar ofisi kapanmış olur, ertesi gün bırakırız dedik. Ertesi gün bizim
restorancı kaptana “Liman başkanlığı kaça kadar açık?”diye sordum. Dedi ki “hep
açıktır ama siz evraklarınızı bana bırakın, limandan bir görevli her gün buraya
gelir, işleminizi ben yaptırırım”. Yunanlıların turizmi iyi bildiğini her zaman
söylerim çünkü gözlemliyorum. Düşünün ki Bodrum’a geliyorsunuz ve Bitez’e
yanaşıyorsunuz. Kimse gelip size işlem yapmaz, sizin liman başkanlığına
gitmeniz beklenir. Küçücük Nisyros adasında misafirler bürokrasiyle zaman kaybetmesin
diye bir genç kadın görevlendirmişler, gelip tekneleri geziyor, evrağınızı
veriyorsunuz, işlemi yapıyor. İki gece bağlanma, elektrik ve yarım günlük su
için toplam 19 EU ödedim. Bedavadan da ucuz. Ama asıl girişinizi buradan
yapamıyorsunuz. Kos, Kalymnos, Patmos, Rodos’tan giriş/çıkış yapmanız gerekiyor.
Bu arada Kos giriş, liman bağlama ücretlerini de yazayım:
Girişte marina ücreti 18,60
EU, Transitlog 45 EU, Liman gümrük giriş ücreti 15 EU, iki kişi için acente
hizmet bedeli 100 EU artı KDV derken toplamı 208,96 EU tutu. Dönüşte çıkış
yapmadan önce yine bir gece Kos limanında kaldık. Bu sefer de Marina bağlama
ücreti 22,82 EU, Acente hizmet bedeli 80 EU olmak üzere, vergi dahil 125,30 EU
ödedik. Bodrum giriş/çıkışı için de acente hizmeti olarak iki kişi için 400 TL
ödedik. Toplam 353,26 EU + 400 TL’ye maloldu. Yaklaşık 1.800 TL ediyor. Bu ilk
çıkışımızdı. Şu anlaşılıyor ki kısa seyirler için tekne ile gitmek pahalı bir
operasyon. Ama bir hafta/on günlük ve üç/dört ada gezmek için makul sayılabilir.
Hele rüzgar varsa.
|
Mandraki'de akşam olurken... |
|
Akşam olunca |
|
Karşıki ada ponza taşından. Şaka değil, ponza taşından ada düşünün. Kesip kesip kullanıyorlar. |
Geçtiğimiz yaz Nisyros’a iki
kez gitmiş, hayran kalmıştım. Yine heyecanla gezindim sokaklarında. Sezon
tam başlamamış. Ada yazlıkçı adası. Okulların kapanması, yıllık izinlerin
alınmasıyla doluyor. Geçen yaz ortasında tıklım tıklım olan barlar, cafeler henüz
boştu. Bu haline bayıldım. Hem sıcak da tam bastırmamıştı. İlk akşam, önceki
gelişlerimde Mandraki’de ahtapot yediğim mekana gittik. Biraz sonra üzerinde
İstanbul yazan tişörtüyle bir adam geldi, mekan sahibiyle akıcı Rumca konuştu,
eşiyle beraber arkamızdaki masaya oturdular. Derken düzgün bir Türkçe ile
merhaba, hoş geldiniz dedi. Mekan sahibi bizi işaret edip, onlar da Türk demiş
olmalı. Heybeliada’nın yerlisiymiş. Nisyros’a yerleşmiş. Adada eski bir
şaraphane alıp restore etmiş, orada yaşıyormuş. Benim İstanbul doğumlu olduğumu
öğrenince çok sevindi “Buraya arada sırada gelen Türkler oluyor ama İstanbullu
ile karşılaşmak biraz zor” dedi. Yazlığımızın Bostancı’yı biraz geçtikten sonra
İdealtepe’de olduğunu söyleyince iyice şaşırdı. Heybeliada’yı da bilirim dedim.
Çok sevindi. Biraz sonra Atina’ya yerleşmiş ablasını aradı. Burada bir
İstanbullu var, hem de komşumuzmuş, Bostancı’da yaşamış demiş, ablası da Atina’dan bayramımızı
kutladı. Biz bu insanları kaybettiğimizde medeniyetimizi de kaybettik.
İstanbul’u ite, uğursuza, çomara teslim ettik. Bu insanlar yok olunca İstanbul
kültürünün önemli parçası eksildi. O meyhaneler, meyhaneciler bitti. Sonuna
yetiştiğim halde, İstanbullu hayatımda ben bile eski Todori’yi, Koço’yu
arıyordum. Şu bir gerçek; bu kaybettiğimiz renkli insanlar İstanbul’u bugün
yönetenlerden de yaşayanlardan da daha çok seviyorlardı. Belediye başkanı bir
Rum olan İstanbul hayal etsenize. Taksim’I, Beyoğlu’nu bu hale mi çevirirdi?
Akşam yemeğinden sonra
eşiyle gidecekleri mekanı tariff etti, orada şarap içmeye devam edeceklermiş,
buyrun dedi. Ama yeterince uzo içmiştik, devam etmeyelim dedik, Pali’ye döndük.
Ertesi gün araba kiralayıp
adanın iki güzel köyü olan Nikia ve Emporiou’yu gezdik. Mandraki’den gözüken
beyaz kiliseye çıkalım diye yanlışlıkla daha tepedeki manastıra kadar gittik,
geri döndük. İkinci akşamımızı Pali’de geçirdik. Afrodit adındaki mekanda
mükemmel patlıcan kızartması, kapari gibi mezeler yedik. Sardalya (Sardini) da
nefis ızgara edilmişti.
|
Benim için dünyanın en güzel meydanı bu olabilir |
|
Pali'de sabah yüzümüzü Ege'de yıkadığımız yer |
|
Pali |
|
Pali |
|
Pali limanından |
|
Pali'den Datça'ya bakış |
|
Afrodit meyhanesinin mükemmel kızartmaları. Üstünde bademli sosuyla... |
Salı öğlene doğru Pali’den
–dolayısıyla Nisyros’tan- ayrıldık. Hava yelken için mükemmeldi, zevkli bir
seyir yaptık. Kos’un batı ucuna gelince rüzgar kesildi. Tam burunda yine
başladı ve biz öğleden sonra Kos limanına girdik. Bu sefer liman boşalmış, çoğu
Türk bayraklı olan tekneler dönmüştü. Rahatça yerimize geçtik, elektrik
bağladık, Kos yürüyüşüne çıktık. Limandan marinaya kadar yürüdük, sonra ara
sokaklara daldık ve akşam yemeği için oranın yerlilerinin gittiği, hiç turistik
olmayan, sık gittiğim mekana geçtik. Burada fotoğraflarına yer verdiğim
lezzetli yemeklere ve iki adet 20’lik Barbayanni’ye 37,5 EU ödedik. Adam başı
değil, yanlış olmasın, toplamı bu.
Çarşamba sabahı teknede son
kalan malzemelerimiz ve Pali’den aldığımız oraya özgü dakos ile kahvaltımızı
yapıp limandan ayrıldık. Hava yine yelkene uygundu. Apazdan –iskele kontra-
aldığımız 14-15 knot rüzgar ile direkt Bodrum kalesinin önüne geldik. Giriş
işlemlerimizi yaptırmak için limana bağlandık. İşlemlerden sonra Gümbet’e
yerimize geçtik. Tekneyi iyice yıkayıp, içini/dışını temizledikten sonra
kendimizi temizlemek için eve vardık.
|
Pali'den ayrılırken |
|
Symi karidesi |
|
Patates salatası |
|
Sardini |
|
Mücver |
Bu seyir çok iyi bir deneyim
oldu. Glaros’a bağlanan modem ile bundan sonra işlerimi de istediğim zaman
tekneden yapabileceğimden, daha fazla zaman geçirebileceğimi sanıyorum. Yeni
rotalarda yeni notlarımı paylaşmak üzere Bodrum’dan mavi günler diliyorum.
Ruhunuz mavi olsun…
Selam
YanıtlaSilAra sira serpistirilmis kelimeler var, oraya buraya dokunmadan, icinizdeki memleket sevgisini cosup ayni zamanda hayiflaniyorsunuz ... sizi anliyorum ... zaten bizlerde ne diye canim memlekti birakip buralara geldik ki? ... simdide bi olurunu bulup hayatimizin son ceyregini memlekette yasiyalim istiyoruz... Biliyorsunuz ama ben yinede soyliyeyim, sayenizde, yasama farkli pencereden bakan tonlarca insan var belli zamandir ... Sagolun.
Glaros a katlanabilir bir brompton yada dahon iyi olabilir diye dusundum.
Neseniz daim, ruzgariniz kolayiniza olsun ... Sakir.
Brompton veya Dahon konusunu ben de geçenlerde Pali'ye gittiğimde düşündüm. Derin olan ambarı yeniden düzenleyip yer açabilir miyim diye deneyeceğim. Teşekkür ederim.
Sil