GÜNEYDEKİ ON İKİ ADALAR SEYRİ-3/HALKİ


Bir önceki yazıda Tilos’u anlatmış, yazının sonunu “Yine rüzgarsız bir hava bizi bekliyordu” diye bağlamıştım. Oradan devam edeyim. Bu bayram seyirlerimizde rüzgar pek bizden yana değildi. Bodrum-Kos-Nisyros etabında yelken yapınca umutlanmıştım ama sonraki etaplarda destek olması amacıyla cenovayı açtığımız bölümü saymazsak rüzgara pek rastlamadık.

Sarı çizgi, Tilos-Halki rotası
Halki, ikisi feribot, biri de Glaros ile olmak üzere üç kez gittiğim ada. Bu gidişimle dört oldu. Bugüne kadar gezdiğim adalar içinde en şık, en zarif, en korunmuş ve hatta yeniden yaratılmış bir ada diyebilirim. Osmanlı döneminde Rodos’a yakınlığının avantajıyla ekonomik  bakımdan oldukça iyi durumdaymış. Kalymnos’tan sonra süngerciliği ile bilinen bir ada. Ancak 1. Savaşın sonunda İtalya’ya bağlanan diğer adalar gibi şansı tersine dönmüş. Süngerciliğin de bitişi ile ada da -tabiri caiz ise- bitmiş. Kalymnosluların çoğu aynı nedenlerle Avusturalya’ya, daha az bir bölümü de Florida’ya göçmüş. Aynı şekilde Halkililer de Florida’ya gitmiş. Aradan yıllar geçince, ada Yunanistan’a bağlanınca, turizm başlayınca ada toparlanmaya başlamış. Florida’ya göçenler adaya yatırım yapmış, evlerini restore etmişler. Derken İngiliz turizm şirketleri devreye girmiş ve kalan evleri de onlar restore edip kiralamaya başlamışlar. Bunlar yapılırken öyle titiz davranılmış ki adada yeni yapılan ile eski evleri ayırt etmek mümkün değil. Adaya bir kaç kere gittikten ve evleri dikkatli inceledikten sonra bir tahminde bulunabiliyorsunuz. Ama tahminleriniz sizi yanıltabilir. O kadar başarılı bir düzenleme var ki, gidip görmeden anlamak zor. Adanın merkezinin olduğu koya yaklaşırken adada hiç yerleşim, bina, kilise vs. görmüyorsunuz. Burnu dönüp koyu görünce o biblo gibi ada yerleşimi karşınıza çıkıyor. İlk gidişlerimi feribotlarla yaptım demiştim. O zamanlar da koya girdikten sonra feribotların yan pencerelerinden biraz görüyordum. Ama tekneyle gidince etkisi başka oluyor, dedim ya burnu dönünce ada tam pruvanızda beliriyor. Her görüşümde heyecanlanıyorum ve içim kıpır kıpır oluyor.


Burnu dönünce ada karşınıza çıkıyor
Koyun sonunda büyük gemilerin yanaştığı beton rıhtım var. Bizim gibi tekneler için koyun sağında bir T ponton var. Yaklaşık yirmi tekne alabilen bir ponton. Demir atıp kıçtan yanaşıyorsunuz. Zaten yaklaşırken esmer, şişman ve suratsız liman görevlisi sizi fark ediyor, scutter ile geliyor ve yer gösteriyor. Limanda elektrik yok. Bir hortum ile su ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Ponton bir köprücük ile adaya bağlanıyor ve hemen karşınıza bir market çıkıyor. İçme suyu, bira, gıda gibi ihtiyaçlarınızı oradan karşılayabilirsiniz. Bu arada adanın fırını oldukça meşhur. Bizim Mahmut Kaptan seksenli yıllarda uğrayıp peksimet, ekmek alırmış. O zamanlar adada hiç bir şey yoktu diye anlatmıştı. Şimdi o fırını oğulları işletiyor.

Glaros Halki limanında


Hemen teknenin burnundan suya atlayıp yüzmeye başlayabilirsiniz. Denizin ne kadar mükemmel olduğu bu fotoğraftan da belli oluyor galiba.
Tam siesta saatinde gelip limanı karıştıran geminin büyüklüğü.
Ve gemi gidiyordu,

Halki'nin T pontonu
Bağlandığınız pontondan denize girebilirsiniz. Teknenizden atlayın, yüzün, ileride solda sahildeki merdivenden karaya çıkın. Mükemmel bir denizi vardır. Ben hep oradan denize girdim. İlk gidişimde on, on beş dakikalık yürüme mesafesindeki arka koydan da denize girmiştim ama doğrusu sıcakta o yolu yürümeyi istemiyor, tekneden kendimi suya bırakıyorum. Ha, o koy Shirley Vallentine koyu olarak da bilinir. O filmin bir çok sahnesi koyda kaydedilmiş. Film her ne kadar ağırlıklı olarak Mikonos’ta geçiyorsa da Halki’nin sakinliğinde çalışmak çok daha kolay olduğundan filmin büyük bölümü Halki’de çekilmiş. Navaro’nun Topları filminin Navaro’da değil de Rodos’ta çekilmesi gibi yani.

Ada sahilinde yan yana kafeler, restoranlar var ve zaman içinde çoğunu denedim. Halki pasta dedikleri, ev yapımı makarna, karamelize edilmiş soğan ile servis edilen ada işi makarnayı zevkle yediğim yer, meydandaki ağacın altında, sözünü ettiğim fırının yanındaki restoran. Sahibesi görür görmez hatırladı, hal hatır ve Bodrum’u sordu. Öğlenleri orada yemeyi seviyorum. Akşamları ise kesinlikle Black Sea isimle mekana gidiyor, uzo ile mükemmel ahtapot ızgarasını afiyetle yiyorum. Adalarda yediğim en iyi beş ahtapottan biri bu mekanda. Düğmeli, dışı kıtır, içi sulu ve kendi suyunda.

Sena, Gülüşan, ben ve Atilla "Halki Pasta" yemeye geldiğimiz mekandayız

Halki Pasta




Özellikle yalı evler çok güzel. Bu evleri haftalık veya daha uzun süreli kiralayabiliyorsunuz. Harika bir tatil seçeneği. Tam hem güzel deniz, hem sakin tatil isteyenler için ideal.



Balıktan gelenler

Karşıda Rodos

Yaz sıcağında adalarda, öğlenleri herkes gibi ben de siesta yaptım. Halki pasta yedikten sonra iki saat kestiriyor, sonra kendimi suya atıyor, uyanıyordum. Akşam yemeğine kadar ada sokaklarında kaybolmayı seviyorum çünkü her bir sokaktaki her evde güzel bir detay, zarif bir dokunuş buluyorsunuz. Küçük adada aynı sokakları kim bilir kaç defa turladım. Aynı şey Nisyros’ta da oluyor. Sokakları gezmekten müthiş haz alıyor, adeta adalı gibi yaşadığımı hissediyorum.









Klimanın borusunu olduğu gibi bırakabilirsiniz, ya da bu evin sahibi gibi duvar ile aynı renge boyayıp sarmaşık sardırabilirsiniz. Zevk, hayata bakış, kültür... ne derseniz deyin.
















Bu yelkenli tasarımı ile elbette hemen dikkatimi çekti. Google'a S/Y Roma yazdım, çıktı. Haftalık kirası 28.500 EU

Roma ile sonraları da karşılaştık.
Halki’nin merkezinde bir gece-iki gün kaldık. Ertesi gün alargaya çıkmayı planlamıştık, nitekim öğlene doğru demirimizi topladık, beş mil ötedeki Alimnia adasına geçtik. Adada hiç yerleşim yok. Derin ve epeyce içeriye giren, her havada korunacak yer bulabileceğiniz büyük bir koy. Zaten bu coğrafi avantajından dolayı 2. Savaşta Almanlar burayı denizaltı üssü olarak kullanmışlar. Hem derin su hem geniş ve girişi dar bir koy. Tam saklanmalık. Almanlardan kalma bir kaç küçük taş yapı var. İçlerine girmedim ancak bir twitter dostum orayla ilgili link gönderdi, oradan gördüğüm kadarıyla graffitileri ilginç.

Alimnia'ya doğru

2. Savaşta Almanlardan kalan küçük, gizli askeri yapılar.




Ve o akşam dolunay vardı
Alimnia‘da kendimize uygun bir yer bulup, demirimizi bıraktık, kıçtan da bir kayaya bağlandık. İskele tarafımızda Türk bayraklı bir gulet vardı, uzakta da iki yelkenli o kadar. Koca koyda biz bizeydik ve sessizdik. Derken o yandaki gulette üç çocuk ortaya çıktı. Neyse ki çok gürültü yapmadılar, sonra da gittiler zaten. Tam o gece dolunay vardı ve Rodos tarafından mehtap kendini gösterdiğinde biz de şarap kadehlerimizi şerefine kaldırdık. Son zamanlarda bu kadar etkili manzara ile bu kadar güzel denizi bir arada görmemiştim diyebilirim.

Yaşadıklarımdan dolayı, o anları seviyorum diye düşünüyordum. Bu adaya gelmek daha kolay olsa ne güzel olurdu.

Gülüşan da güneşi batırırken




Ertesi sabah erken uyandık, kahvaltı olarak ekibin mutfak şeflerinin hazırladığı sandviçlerimizi yerken bir yandan demirimizi toplamış, Symi’yi rota tutmuştuk bile. Çayımız içerken Halki yavaş yavaş ardımızda kalmaya başlamıştı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar