GÜNEYDEKİ ON İKİ ADALAR SEYRİMİZİN SONU. DATÇA-KNİDOS.


Bir önceki yazıda anlattığım gibi, bayrama denk gelmesi nedeniyle Symi bizi yordu. Diğer adalarda da bayrama denk gelmiştik tabii ama o adalar sakin ve Türk bayraklı teknelerin rağbet ettiği adalar değil. Bir diğer unsur da Symi giriş/çıkış yapılan ada ve Hisarönü, Marmaris, Datça limanlarında, marinalarında bulunan tekneler doğal olarak burayı kullanıyor.

Symi'den sonrasını üç etapta aldık. Önce yeşil ile işaretli Symi-Datça, sonra kırmızı işaretli Datça-Knidos, en son da sarı ile işaretli Knidos-Bodrum
Symi’de kaldığımız gecenin ertesinde, yakın civarda denize girecek makul bir koy bulamayınca –yani hem sakin hem makul- dedik bari madem Datça’dan giriş yapacağız, o zaman Kargı’ya gider orada denize gireriz. İyi ki de öyle yapmışız, Kargı’nın güzel suyunda kendimize geldik, bir gece önceki Symi’nin gürültüsünü, pasını üstümüzden attık. Datça’daki liman yetkilisi çok geç kalmayın demişti, saat üç civarı Datça limanında bulduğumuz yere kıçtan kara yanaştık. Ancak liman doluydu, işlemleri bitirip çıkmanız gerek dediler. E ne yapalım biz de alargaya çıkarız diye düşündük ama limanın belediyeye değil de kooperatife ait bölümünde bir yer bulduk. Oranın da sahibi sabah sekizde gelecek dediler, o saate kadar çıkarsanız buyrun gece kalın. Tamam dedik, kaldık. Datça boğucu sıcaktı ve kalabalıktı. Bulunduğumuz yer biraz esiyordu, eğer ilk bağlandığımız yerde kalsaydık gece boğulabilirdik. İyi ki yer yoktu ve iyi ki kooperatif bölümünde yer bulduk.

Kargı

Kargı

Glaros Datça limanında

Datça’ya yılda en az dört-beş kez giderim. Ama yazın hiç gitmem. Bu ikinci yaz gidişim oldu. İlki iki yıl önce yine bayram seyri dönüşü Palamutbükü’neydi, o gidişim beni Palamutbükü’nden soğuttu. Liman içinde dışkı yüzdüğünü görünce yazın Palamut’a adım atmamaya yemin ettim. Bu sefer de yine seyir dönüşü zorunluluktan uğradık. Nerede benim Ekim-Mayıs arası gittiğim Datça nerede bu Datça. Bütün güney kasabalarımız gibi Datça’nın da yaz sezonu dışındaki halini seviyorum. Mesela kışın Hüsnü’de lodos fırtınasında kabaran denize karşı rakı içmenin tadına vardıktan sonra yazın aynı mekanın kumsalında dip dibe masalarda, sıcakta, gürültü, patırtı arasında rakı içmenin tadı olur mu? Ya da mesela Şubat ayında dostum Fevzi’nin bizim için açtığı mekanında biz bize uzun sohbetli, kahkahalı rakı sohbeti yazın yapılabilir mi?

Fevzi demişken, Datça’da kalacağımız akşamı tabii Fevzi’de geçirdik. Her zamanki gibi Ege otlarını, peynirleri, deniz mahsullerini zevkle yedik, sohbetimizi yaptık.



Fevzi'nin mükemmel mezeleri

Kalamar yahni... lezzet patlaması

Ertesi sabah saat sekiz olmadan Datça limanından ayrıldık. Bodrum’a kadar olan yolumuzu ikiye bölecek, bir gece Knidos’ta kalacaktık. Bütün hava raporu siteleri, deniz durumunu veren siteler o günü ve sonraki iki günü 25-35 knot arası rüzgar veriyordu. Özellikle Knidos’ta kalacağımızın ertesi günü için en kuvvetli hava olacak diyorlardı. Malum Knidos’u dönerken zaten karışık hava yapar bir de şiddetlisi nasıl olacak diye düşündük. Dedik eğer rüzgar şiddetini azaltmazsa bir gece daha kalırız. Çok bilinen ve çok doğru bir denizci lafı var. Ben Sadun Boro’nun bir kitabında okumuştum galiba, diyor ki; En iyi kaptan fırtınada teknesini limana getirebilen değil, fırtınada limandan hiç çıkmayandır. Deniz ile şaka olmaz çok doğru bir laf. Hiç bir şey emniyetten, canımızdan daha önemli değil. Denizde yapılan programlar da, zamanlamalar da denizin izin verdiği ölçüde geçerlidir. Bu değişmez bir kural.

Sabah kahvaltımızı alargada, Kargı koyunda yaptık. Hava yavaş yavaş esmeye başladı. Kargı'dan çıkarken 20 knot’u bulmuştu. Batıdan batıdan bastıran havaya karşı giderken İnceburun fenerine gelirken bir anda kaldı. Bir ara 3 knot’a kadar indi. Burnu döndükten sonra biraz daha devam etti ve sonra tekrar 20’leri buldu. Pruvamız sulara gire çıka Knidos’u bulduk. İskelede tam da bizim Glaros’a uygun, 37 feet tekne için adeta rezerve edilmiş iki tekne arası boşluğa girip aborda olduk. Biraz sonra arka teknemizden yaşları 8-15 arası değiştiğini tahmin ettiğim üçü kız biri erkek dört çocuk çıktı. Dedim eyvah, bunlar bize rahat vermez, devamlı gürültü yaparlar. Ancak tekne İtalyan bayraklıydı. Bu biraz olsun içimi ferahlattı. Yabancı bayraklı tekneler denizcilik adabını çok daha iyi biliyorlar, böyle sessiz ve sakin bir yerde çocuklarının gürültü yapmasına izin vermezler. Nitekim tahminim doğru çıktı. Teknede dört çocuk iki de kadın vardı. İki gün boyunca neredeyse çıtları çıkmadı. Denize atlayıp çıkarken bile yüksek sesle bağrış çağırış yapmadan eğlendiler. Güvertede de nasıl olsa ellerine telefon, tablet falan alır ses yapmazlar derken ellerine kitaplarını alıp köşelerinde okudular. Aileleri belli ki telefon/tableti yasaklamış. Çocuk oyunları oynadılar, sohbet ettiler. Biz o yaşlarda ne yapıyorsak aynısını yaptılar. Ne kadar garip geldi. Çünkü o yaşta olup da böyle çocuklar görmek artık mucize. Anneleri de “Maria yemek hazır gel mamacım” gibisinden bağırmadığından mutlu mesut komşuluk ettik.

İnceburun feneri


On İki Adalar'a gidişlerimde kullandığım Dodecanese feribotu

Knidos’ta hiç gecelememiştim ve bunu yapmak istiyordum. Gece -artık küçülmeye başlasa da- mehtabımız çıktı. Antik tiyatronun üstüne, oradan denize vuran ışığının yarattığı atmosfer, zaten tüyleri diken diken eden o ortama ne kadar da yakıştı. Akşam yemeğimizi oranın tek restoranında yedik. Bu arada Milas’ta orman yangını olduğu haberini okudum. Aynı saatlerde İzmir’de de yangınlar çıkmıştı. Milas’ın yoğun dumanı Knidos açıklarından, Kos ardından batmakta olan güneşin önünden geçmeye başladı. Orman yangınlarında mahvolan ağaçlar, bitki örtüsü, kaçamayıp can veren canlıları düşününce içimden bir şeyler kopuyor.


Glaros Knidos limanında




Binlerce yıl öncesinin medeniyetinin izleri arasında demirlemek, gece onlarla bir arada olmak çok etkileyici. Knidos gibi bir liman dünyada kaç tane olabilir ki?



Kardeşim Sena

Ertesi sabah Knidos’un Ege’ye bakan askeri liman tarafından denizi kontrol edeyim dedim. Ege bembeyaz köpük köpüktü. Bu arada büyük guletle Bodrum’dan Knidos’a gelen dostum Tunç Kaptan “abi sakın çıkma” dedi. Glaros’un havuzluğunda otururken Knidos girişinde dalgaların tepesinden döne döne savrulan suları görünce yerimizden kıpırdamamaya karar verdim. Bu gibi durumlarda teknedekilerin fikrini almak önemli. Ama son karar tekne sahibinin ve kaptanın olmalı. Ben de yukarıda değindiğim Sadun Boro’nun anlattığından hareketle, kalalım dedim.

Ege köpürmeye başlamıştı



Milas orman yangının dumanı Knidos'un önünden geçerken





Ertesi sabah açıkta 35-40 knot’u bulan rüzgar 18-20’lere inmişti. Halatlarımızı çözdük, Knidos’tan ayrıldık. Epey dalga ve deniz yiyerek dört saatte Gümbet’e varabildik. Yerimize yanaştık, tekneyi toparladık, temizlik yaptık. On günlük seyrin keyfi ve hafif yorgunluğuyla eve döndük. Bu kez çok dalga yediğimizden midir nedir, gün boyu yer altımda sallanıp durdu.

Ve Knidos fenerini bir kez daha selamladım

Çok güzel bir on gün geçirdik. Denizde olmak zaten başlı başına güzel. Özgürlüğü, doğayı, rüzgarı, güneşi, mehtabı doya doya yaşamak müthiş. Güzel yerler gördük, güzel anlar yaşadık, güzel anılar biriktirdik. Her seferimiz yeni bir deneyim. Her seyir dönüşünde biraz daha öğrendiğimi hissediyorum. Öğrenmenin bitmeyeceğini bilerek denize çıkmak bu işin cilvesi. Biliyorum ki hiç bir zaman tam öğrenemeyeceğim. Bunu bilmek emniyetli olmanın temeli değil mi zaten?

Beş yazıda toparlamaya çalıştığım on günlük seyrimizin notları bu yazıyla bitti. Yeni rotalarda, yeni anıları biriktirmek üzere mavi bir hayat dilerim.



Yorumlar

Popüler Yayınlar