Şunun şurasında beş aydır
bir teknem var ve bunun dört ayında seyir yapıyorum. Bu işi yavaş yavaş
öğrenmek isteyenler de var, benim gibi sabırsızlar da. Hal böyle olunca kafa
göz yararak öğreniyorsunuz. Bilmem hiç anne ördek ve yavrularını izleme
şansınız oldu mu? Ben yıllar önce Assos’ta izlemiştim. Assos’un bomboş, sakin
olduğu 80’lerden söz ediyorum. Zamanı gelince anne ördek önde, arkada tek sıra
yavrular deniz kıyısına gidiyorlar. Anne suya atlıyor, peşinden yavrular
geliyorlar. Daha önce hiç suyla tanışmamış yavruların o acemi yüzmelerini
görmelisiniz. Bu arada denize atlamayı gözü yemeyen yavrular sahilde bekliyor.
Anne onları fark edince bir çırpıda sahile çıkıp direnen yavruları gagasıyla
ite ite suya atıyor. Doğa böyle işliyor. Hayatını suda geçirecek yavrular için
yapılacak en iyi şey derhal suyla tanışmak. Sonrası geliyor zaten. Benim yelken
maceram yavru ördekler kadar ani olmasa da hızlı oldu. İki ayın sonunda iki
kişi Kos ve Nisyros’a gittik bile.
E tabii böyle hızlı hareket
edince hata yapa yapa öğrenmeyi göze almak şart. Maliyeti de oluyor,
katlanacaksınız. Mesela artık iskeledeki yerime bir defada girebiliyorum. Rüzgara
göre rota yapmayı, dümen tutmayı öğrendim ama geçen haftalarda aniden
25 knot’a çıkan sağanakta tekne kontrolümden çıktı rüzgar üstüne döndü.
Önceleri benzer durumda panikliyordum, şimdi olabildiğince sakin bir kıyıya
gidip yelken alanlarını küçültüp yola devam ediyorum. Bu arada yaptığım
hataları saymaya gelince; Akyarlar’daki balıkçı barınağına kıçtan
bağlanmıştık. Ayrılırken yanlış halatı çözdüm tekne rüzgarla yanımdaki motoryata sürüklendi. Botu iyi bağlamamışım yolda çözüldü. Ve daha kötüsü, tornistan
yapıp botu yakaladıktan sonra uzun ipinin pervaneye dolanmasına neden oldum.
Motoru boşa almayı unuttum. Kuvvetli rüzgarda kıyıya sürüklenirken demin
atabildim ve tutundum. Sonrası çok zor bir süreçti. Gözlükle inip baktık ki
bizim oradan halatı çıkarmamız mümkün değil. O kadar nefes yok zaten.
|
Akyarlar'da balıkçı barınağının dışına kıçtan kara olduk |
|
Yazları otuzlu ve kırklı yaşlarımın bir bölümünü geçirdiğim Akyarlar sahili |
|
Akyarlar'da en sevdiğim mekan, Mehtap Restaurant |
|
Şu karşıdaki zevksiz ve sevimsiz Kefaluka Oteli olmadan önce bu mehtap doğuşları enfesti. Şimdi çirkin bina görüyoruz. |
|
Akyarlara giderken Ortakent'e uğradık. Biraz sonra Musto yanımıza geldi ve bir kova Pablo bira getirdi. |
Hemen ilk
aklıma gelen Erol’u (Kepenek) aramak oldu. Erol yılların yelkencisi.
Paniklememem gerektiğini söyledi önce. Yerimi sordu, sağlam olduğunu belirttim.
Akyarlar limanının girişinde teknesi demirli Turgay Bey’i (Noyan) aradı.
Sağolsunlar oğlu Deniz ile Glaros’a geldiler. Deniz müzisyen ama aynı zamanda dalgıçmış. Daldı, uğraştı ama
halatı sökemedi, dip akıntısı engel oldu. Hadi tüp bulalım dediler. Tüpün
gelmesi bir süre aldı tabii. Derken gelen tüple Deniz dalıp halatı çözdü ama
biz bu arada ailenin pazar gününü mahvettik. Çok üzüldüm ve sıkılıp,
utandım. Ama ne var ki şöyle de ilginç bir sohbet geçti aramızda. Turgay
Noyan’ın yetmişli yılların sonu ile seksenlerde, Bostancı’da Turgay’ın
Tavernası da denilen, adı Derya olan bir mekanı vardı. Biz de yazları
İdealtepe’deki yazlığımızda olurduk ve her yaz bütün İdealtepe ekibi olarak bir
akşam Turgay’ın Tavernasına giderdik. İdealtepe’de o zaman olsun olsun 50-60 ev
vardı. Herkes birbirini tanırdı yani. İlk sarhoşluklarımı Turgay Noyan’ın
tavernasında yaşamıştım. Sonra Turgay Noyan orkestrası olarak plak
çıkarmışlardı, ben de bir yaz plakçıda çalışırken plaklarını satmıştım. Nereden
nereye… Aradan kırk yıl geçti ve Akyarlar’da Turgay Noyan benim teknemi
kurtarmaya geldi. Bunları konuştuk…
|
Bakın sözünü ettiğim tavernadaki bir geceden fotoğraf. 22 Temmuz 1978 Cumartesi akşamıymış. Ben, kuzenlerim ve üç de arkadaşımla. Beni bulabildiniz mi bilmem? Ben bulabildim... |
Geçtiğimiz hafta da üç
kafadar Kalymnos’a gittik. Önceden yapılmış bir programdı, arkadaşımız Nejat İstanbul’dan gelmişti ve o akşam şaraplı sohbet yapıp eve dönmüş, demir kapıyı
açıp eve adım atmıştık ki Bodrum fena sallandı. Yalova-Gölcük depremini
İstanbul’da yaşamış biri olarak tecrübe sahibiydim. Bir süre bahçede
bekledikten, olan biteni anladıktan sonra eve girdik. Çünkü ev taş bir ev ve
yüz yıllık yapı. Kim bilir ne depremler atlattı. Artçılar olacağını biliyorduk
tabii, gittikçe azalarak devam edeceği de bilimsel bir veri. Neyse, sabahı zor
ettik ve çantalarımızı alıp Gümbet’te Glaros’un bağlı olduğu iskeleye gittik.
Gece denizin metrelerce yükselip sonra çekildiğini biliyorduk. Belediye
görevlileri ile yazışmıştık. Bizim pontonda sorun yoktu ama sahile yakın
pontonda ve sahile kıçtan kara olmuş küçük teknelerde hasar var demişlerdi.
Sabah hasarı gözlerimizle gördük. Durum çok kötüydü gerçekten. Teknelerin kimi
birbirleri üstüne çıkmış, kimi karaya çıkmış. Biraz moralsiz olarak Glaros’a
geçtik, seyir hazırlığımızı yaptık ve çıkış işlemleri için Turgutreis D-Marin’e gittik. Kos iskelesi ve limanı çok hasarlı olduğundan
Bodrum-Kos ve Turgutreis-Kos seferleri iptal olmuştu. Gümrüklü sahada Serdar
Kaptan’ın kullandığı Fahri Kaptan duruyordu. Gece o da neredeyse limana
çıkacakmış, su o kadar yükselmiş. İşlemleri yaptırmak için karaya çıktık ve
oldukça dik açıyla duran pasarellamız, tekneye döndüğümüzde yerinde yoktu.
Hafif olduğundan seyir halindeyken yerinden söküp sancak baş omuzluktaki yerine
takıyorum. Bağlamadan bırakınca gitti pasarella. Rıhtımdan bakınca görünmüyordu
orası on beş metre var galiba. Ama tekneye binince gördük ki kaymış ve rıhtımın
altındaki bir oyuğa girmiş yatıyor. Kakıç ile aldık ve yola çıktık.
|
Kendi teknemle Kalymnos'a doğru gitmek büyük hayalimdi |
|
Mükemmel kalamar ızgara |
Hava
yelkene çok uygundu, 12-14 knot arası kuzey batıdan gelen rüzgarla sadece iki
tramolayla Kalymnos'u bulduk. Liman çok doluydu ki hiç bu kadar dolu
görmemiştim. Sonra öğrendik ki Kos limanı hasar görünce teknelerin bir bölümü
Kalymnos’a gelmiş. Kalymnos Yacht Club elemanları, patron Vasilis ve Kaliopi
bize yardımcı oldular. Olympic otelin önüne demir atıp kıçtan kara olduk. O
günü limanda gezinip, on-on iki kere gidince artık sahipleriyle dost olduğum mekanların birinde kahve içip, bir diğerinde uzo içip deniz mahsulleri yiyip erkence Glaros’a
dönüp yattık. Ne de olsa bir gece önce deprem nedeniyle az uyumuş, sonra da
yelken yapmıştık. Üstüne uzo ve teknede içilen son viskiler iyice gevşetti.
|
Glaros Pothia'da limanda |
|
Yorulmuştuk. Nejat da sohbeti dinlerken uyuyanlardan |
|
Ahmet (Zazu) de ekipteydi |
|
Orsa seyrinde 6,4 knot giderken |
|
Palionisos'ta |
Ertesi gün adanın arkasına,
Masouri’ye araba kiralayarak gittik. Ahmet ve Nejat ilk kez geldiklerinden
onlara adanın arkasını gezdirdim. Sonra Masouri’de güneşlenip denize girdik
ve akşam Telendos’a, arkadaşım Mihailidis’in mekanı Kapsoulis’e geçtik.
Mihailidis ile kucaklaştık, bize denizen dibine bir masa kurdu, bir de 20’lik
Barbayanni ikram etti. Biz de üstüne iki tane daha söyledik, gece çok güzel
gidiyordu ama son motor 24:00’teydi, Telendos’tan ayrılmak zorunda kaldık. Bu
arada Mihailidis baglama dediği, daha çok cura diyebileceğimiz sazını aldı. Bir
buzuki yanında gelen misafirlerden iki de gitar eşliğinde dört kişi güzel şarkılar söylediler. Geçen yıl
gittiğimizde Mihailidis ile bir rembetiko şarkısı olan Yedikule’yi beraber
söylemiştik. O Rumca söylüyor, bıraktığı yerden ben Türkçe devam ediyordum.
Yine aynısını yaptık. Haber uçtu devlete de / Beş yıl yattım hapiste / Yedi
düvel zindanından / Beterdir Yedikule… Pente xronia dikasmenos / Mesa sto
Yedikule / Apo to poli sigleti / To rixa sto argile…
|
Telendos |
|
Kapsoulis'te, Mihailidis'in ikramı Barbayanni |
Pazar günü kahvaltıyı seyir
halindeyken yaparız dedik ve limandan ayrılıp, adanın kuzeyinde, Leros’a yakın
ucundaki Palionisos koyuna dümen tuttuk. Hava mükemmeldi, rüzgar tam
kıvamındaydı, yer yer 18-20 knot eserken orsa seyri yaparak tırmanmaya
başladık. Harika bir seyir oldu. Koya gelmeden, oradaki iki tavernadan birinin
sahibini arayıp geleceğimizi bildirmiştik. Ama söylediğimiz saatten bir saat
geç girdik koya. Bize ayırdığı tonoza İngilizler gelmiş. Bağlanmak
istediklerinde orası rezerve demiş ama İngilizler hadise yaratmış, sahil
güvenliği ararız falan diyerek ortalığı
germişler. Adam da mecburen tamam demiş ne yapsın? Bize alargada bekleyin, ilk
tonoz boşaldığında sizi alacağım dedi. Bu arada gideceğiz diyen biri vazgeçmiş,
gecelemeye karar vermiş. Biz koyun girişine yakın bir yerde demirledik, teknede
makarna/köfteden oluşan menümüzü yerken demir taradığımızı fark ettim. Yemek
bitip demiri alalım yeniden atarız dedik. Ben ırgatın başına gittim, demiri
çekerken bir süre sonra zorlanmaya başladı. Duruma uyanamadım. Tecrübesizlik
işte. İskelemizde demirli Bodrumlu bir guletin zincirine takılmışız. Oradan hop
durun falan derken benim ırgat motoru stop etti. Çok ısındırmışım. Sonuçta
motor devre dışı kaldı. Sağolsunlar o teknenin kaptanı ve gemicisi geldi.
Motora baktılar, sigorta falan derken kablonun yandığını, motorun da muhtemelen ciddi arızalandığını gördük. Kola kuvvet, iki genç iki de bizim emekli tayfasıyla
demiri aldık. Koyun dibine gidip orada bir tonoza bağlanıp tavernanın önünde geceledik.
|
Dönüş rotasında Ahmet ve Nejat |
|
Palionisos |
|
Aspat açıkları |
O akşamı da limonlu keçi ve
bazı hafif mezelerle geçirdik. Bu sefer de o tavernanın sahibi Dimitri bir şişe
Barbayanni ikram etti. Öğlenki tonoz meselesinden dolayı mahçup olmuş.
Sabah erken yüzümüzü denizde
yıkayıp kahvaltı edip yola çıktık. Bir gün önce Kalymnos limanından çıkış
yapmıştık, 24 saat içinde Yunanistan’ı terk etmek durumundaydık. Fazla
oyalanmadan yelkenleri açtık ve Çatal adasını bulduk. Giriş işlemlerimizi yine
Turgutreis’te yapıp bağlanacağımız yere, Gümbet’e geçtik. Irgatın son durumu şu
ki, motor iptal. Yenisini arıyoruz. Bunlar hep ders işte.
Hayatınızda mavi gittikçe daha
çok yer kaplasın.
Selam
YanıtlaSil"Mesela artık iskeledeki yerime bir defada girebiliyorum" cumleniz cok guzel. Hatta tum yaziyi ozetliyor. Buralarda "sadece birsey yapmiyan insanlar hata yapmaz" diyorlar. Ne mutlu size ki hata yapiyorsunuz, ne mutlu bize ki yazdiklarinizla ruhumuz besleniyor. Oscar Wilde — 'Experience is merely the name men gave to their mistakes.' Ruzgariniz kolayiniza, neseniz daim olsun...
Sakir.