Yeni yaptığımız Çökertme
seyrimize dair kısa notlarımı yazmak istiyorum. Bundan önceki yazı da Çökertme
ile ilgiliydi, ne yapalım ki Çökertme seyirlerimiz üst üste denk geldi.
Kasım ayının ortalarında
yurt dışına seyahatim olmuştu. Beş gün boyunca Paris’te her gün ortalama 20 bin
adım attığım, oldukça yorucu ama zevkli bir geziydi. Üstüne Bodrum’dan İstanbul
aktarmalı gidiş-dönüş uçuşları, beklemeler falan eklenince yorgunluk, günlük
düzenimin şaşması kaçınılmazdı. Hemen bir hafta sonrasında da, arabayla İstanbul
ve İzmir seyahatim oldu. Hiç bir şey yapmasam dahi, kısa aralıklarla iki büyük
kentte olmak bile, benim gibi sakinliğe alışmış biri için biraz fazla geldi.
Seyahatler bittikten sonra Bodrum’da fırtınalı bir kaç gün geçti ve ardından
hava açtı. Hava tahmin sitelerinde sıcaklığın 23-24 dereceye çıkacağını görünce
Cuma gününden Çökertme’ye dümen tutarız diye düşündüm. Ancak sözünü ettiğim
seyahatlerde az uykuyla o kadar yol yapınca epey yorulmuş olmalıyım ki Cuma
sabahı yerimden kalkmak istemedim. Daha sonra gideriz diye seyirden vazgeçtik. Eh,
otuzlu yaşlarımda da değilim tabii, bunun da etkisi vardır. Ancak bu
yazdıklarımı sosyal medyada dillendirdiğimde, bir Twitter dostum bu yorgunluğun
ve vazgeçmelerin yaş ile ilgili olduğunu söyledi. Bunun üzerine biraz düşündüm,
kendi hayatımı gözden geçirdim, neler hissettiğimi tarttım. Bedensel olarak
yorgunluk olması normal geldi. Ama ruhumun üşenmesi söz konusu değildi. Hiç
öyle hissetmedim. Acaba bıkkınlık, üşengeçlik hisseden yaşıtlarımın çoğunun
çoluk/çocuk, torun/torba sahibi olmalarının rolü var mı? Acaba büyük şehirde,
git/gel yıllarca aynı işi mi yapmak böyle hissettiriyor? Ya da emekli mi olunca
böyle oluyor? Ya da bunların bileşkesi mi insanı bezgin yapıyor? Neyse, nedeni
her ne olursa olsun kendimi öyle hissetmediğim için mutlu oldum. Elbette yaş
ilerleyince hareketler kısıtlanabiliyor, zevkler değişiyor. Hareketlerimiz
yavaşlıyor mesela. Önceleri eğlenmek için gidilen yerler, zevk alınan eğlence
tarzı değişiyor. Bu çok normal. Ama insanın ruhun yaşlanması yok mu, o çok fena
olur muhtemelen.
Bodrum Karada marinadan yakıt alıp limandan çıkarken STS Bodrum okul gemisi eğitime çıkmıştı.
Çökertme'ye rota tuttuk
Orak Adası ve Kargı'yı bu kadar boş görmek anca bu aylarda mümkün olabilir
Gökova'ya çıkmanın keyfi yüzüme vurmuş
Derken geçtiğimiz Pazartesi -yani
16 Aralık günü- hava raporları Salı ve Çarşamba günleri havanın yine açık ve
sıcaklığın 25 derece civarı olacağını gösterince, işlerim ile ilgili
gelebilecek soruları, talepleri yerine getirebileyim diye laptopumu da yanıma
alarak Gümbet limanına, Glaros’un yanına vardık. Yaklaşık bir aydır limanda
bağlı Glaros da, ben ve Gülüşan da paslanıp paslanmadığımızı görelim diye
halatlarımızı çözdük. Ha unutmadan, hava raporları rüzgar bakımından iyi haber
vermiyordu, iki gün boyunca ortalama 4-5 knot tahmin ediyorlardı. Bu da doğru
çıktı. Rüzgarsız havada yelken yapma zevkine varamadık ama öte yandan sakin
Gökova’da sakin sakin yol almanın tadı da başkaydı.
Bizim liman ile Çökertme
arası 20 mil. Gidiş ve gelişte balığa çıkmış bir kaç küçük bot veya sandal
dışında hiç tekneye denk gelmedik. Yazın bu rotayı izleyenler en az yüz civarı
irili ufaklı tekne ile karşılaşırken Aralık ayında bu sakinliğin kıymetini
bilmek gerek. Glaros’un dümenini otopilota devredip kitabımı okudum, sosyal
medyayı izledim, etrafı seyre dalıp iyot kokusunu içime çekip yaşadığım anın
kıymetini ve hazzını düşündüm.
Puslu havada sancağımızdaki Datça
Çökertme yazılarımı
okuyanlar bilir, Orhan Restoran’ı çok severim. Hem işleten aileyi, Mesut
Orhan’ı, eşini, Üstün ve Ünsal kardeşleri severim, hem de orada yediklerimizi.
Bir kere Mesut Orhan Gökova’nın iyi balıkçılarından. Dolayısıyla restoranda
verilen balık kendi ağlarından çıkardıkları. Buna ek olarak Ünsal’ın meze
denemeleri damak şenlendiriyor. Gittiğim mekanlarda birbirinin aynısı mezeler
yemekten hiç haz etmiyorum. Mesela yan yana sıralanmış onlarca restoranın
olduğu yerlerde bütün restoranların birbirinin aynısı mezeleri yapıp vitrine
koymalarını hiç anlamayacağım. Biri de değişik bir lezzet denese ya. Bana göre
vasatlık sıradanlığı sever, cesaret ise en büyük düşmanıdır.
Çökertme'ye girerken
Alargada
Sakin havada, sakin Ege
üzerinde yol alıp öğleden sonra Çökertme’ye varıp Orhan Restoran’ın tonozuna
bağlandık. Gece alargada kaldık. Akşam zevkle beklediğim şey, iyot kokusuna
karışan odun kokusuydu. Yavaş yavaş hava kararırken sahilde tek tük ışıklar
yandı ve odun sobalarının kokuları gelmeye başladı. Glaros’un havuzluğunda
havanın kararmasını izlerken, bu kokuları duyarken kendimi çok mutlu hissettim.
O an başka ne beni bu kadar mutlu ederdi bilmiyorum. İçinde bulunduğum ortama,
hayatıma şükrettim.
Gün batımına doğru
Gerektiğinde çalışmak da seyirin bir parçası
Güneşi gönderirken
İyot kokusuna odun kokusunun eklendiği anlar
Akşam Orhan’da odun sobasının
başına kurdukları soframıza oturduk. Rakımızı doldurduk, hardal otu ve Ünsal’ın
portakallı sübyesi ile başladık. Üstün’e buğulamalık bir şeyler varsa tercih
ederiz demiştim. Kırlangıç ve lagos ile hazırladıkları buğulama harikaydı.
Gündüz aldığımız deniz havasına akşam odun sobasının sıcaklığı eklenince beden
iyice gevşedi. Geceyi uzatmadık, Glaros’a geçtik. Webasto’yu çalıştırdık, az
sonra Glaros’un içi ısınmaya başladı. Dışarısı epey ayazdı ve teknenin üstü çiğ
yağdığı için sırılsıklamdı. Biraz yıldızları seyredeyim diye güverteye çıktımsa
da fazla kalamadan içeri girdim. Ayaz insanın içine işliyordu. Deniz dümdüzdü.
Sabaha kadar hiç sallanmadan güzel bir uyku çektik. Sabah çay demlemek tekne hayatının
en zevkli yanı. Çayın kokusu teknenin içini doldurur ya, işte bu da başka bir
keyif. Teknede kahvaltı ve güneş batarken içilen akşam üzeri içkisi en sevdiğim
iki şey. Kahvaltıdan sonra biraz oyalandık ve saatimiz öğlen 13.30’u
gösterirken tonoz halatını çözdük, Gümbet’i rota tuttuk. Çökertme dümen
suyumuzda kalırken, ne iyi ettik de bir gece için bile olsa geldik diye
düşünüyordum. Hava bu kış geçen kışın tam tersine ılık ve az fırtınalı geçecek
gibi görünüyor. Eğer böyle devam ederse kışın Gökova’ya kaçmak için bahane
yaratmak işten değil.
Orhan Restoran'da soba başında ilk yudum
Sıcağı gören Gülüşan'ın mutluluk ifadesi
Sübye
Hardal otu
Kırlangıç ve lagos buğulama
Eylül ayında geldiğimizde Orhan'da ikinci şişeyi bitirmemişiz, Üstün de adımı yazıp saklamış. O akşam "Abi senin rakın var"diye masaya getiriverdi.
Tekrara düşme korkusuyla daha az yazmanız daha az okunmanızın temel sebebi, cevap soruda gizli. Eskiden bir ayda kaç yazı yazıyordunuz , şimdi kaç? İnsanlar muhtemelen yazdıklarınızdan değil. Yazmanızı beklemekten sıkıldı
Tekrara düşme korkusuyla daha az yazmanız daha az okunmanızın temel sebebi, cevap soruda gizli. Eskiden bir ayda kaç yazı yazıyordunuz , şimdi kaç? İnsanlar muhtemelen yazdıklarınızdan değil. Yazmanızı beklemekten sıkıldı
YanıtlaSil