Aralık ayında Çökertme'ye.


Yeni yaptığımız Çökertme seyrimize dair kısa notlarımı yazmak istiyorum. Bundan önceki yazı da Çökertme ile ilgiliydi, ne yapalım ki Çökertme seyirlerimiz üst üste denk geldi.

Kasım ayının ortalarında yurt dışına seyahatim olmuştu. Beş gün boyunca Paris’te her gün ortalama 20 bin adım attığım, oldukça yorucu ama zevkli bir geziydi. Üstüne Bodrum’dan İstanbul aktarmalı gidiş-dönüş uçuşları, beklemeler falan eklenince yorgunluk, günlük düzenimin şaşması kaçınılmazdı. Hemen bir hafta sonrasında da, arabayla İstanbul ve İzmir seyahatim oldu. Hiç bir şey yapmasam dahi, kısa aralıklarla iki büyük kentte olmak bile, benim gibi sakinliğe alışmış biri için biraz fazla geldi. Seyahatler bittikten sonra Bodrum’da fırtınalı bir kaç gün geçti ve ardından hava açtı. Hava tahmin sitelerinde sıcaklığın 23-24 dereceye çıkacağını görünce Cuma gününden Çökertme’ye dümen tutarız diye düşündüm. Ancak sözünü ettiğim seyahatlerde az uykuyla o kadar yol yapınca epey yorulmuş olmalıyım ki Cuma sabahı yerimden kalkmak istemedim. Daha sonra gideriz diye seyirden vazgeçtik. Eh, otuzlu yaşlarımda da değilim tabii, bunun da etkisi vardır. Ancak bu yazdıklarımı sosyal medyada dillendirdiğimde, bir Twitter dostum bu yorgunluğun ve vazgeçmelerin yaş ile ilgili olduğunu söyledi. Bunun üzerine biraz düşündüm, kendi hayatımı gözden geçirdim, neler hissettiğimi tarttım. Bedensel olarak yorgunluk olması normal geldi. Ama ruhumun üşenmesi söz konusu değildi. Hiç öyle hissetmedim. Acaba bıkkınlık, üşengeçlik hisseden yaşıtlarımın çoğunun çoluk/çocuk, torun/torba sahibi olmalarının rolü var mı? Acaba büyük şehirde, git/gel yıllarca aynı işi mi yapmak böyle hissettiriyor? Ya da emekli mi olunca böyle oluyor? Ya da bunların bileşkesi mi insanı bezgin yapıyor? Neyse, nedeni her ne olursa olsun kendimi öyle hissetmediğim için mutlu oldum. Elbette yaş ilerleyince hareketler kısıtlanabiliyor, zevkler değişiyor. Hareketlerimiz yavaşlıyor mesela. Önceleri eğlenmek için gidilen yerler, zevk alınan eğlence tarzı değişiyor. Bu çok normal. Ama insanın ruhun yaşlanması yok mu, o çok fena olur muhtemelen.

Bodrum Karada marinadan yakıt alıp limandan çıkarken STS Bodrum okul gemisi eğitime çıkmıştı.

Çökertme'ye rota tuttuk



Orak Adası ve Kargı'yı bu kadar boş görmek anca bu aylarda mümkün olabilir

Gökova'ya çıkmanın keyfi yüzüme vurmuş
Derken geçtiğimiz Pazartesi -yani 16 Aralık günü- hava raporları Salı ve Çarşamba günleri havanın yine açık ve sıcaklığın 25 derece civarı olacağını gösterince, işlerim ile ilgili gelebilecek soruları, talepleri yerine getirebileyim diye laptopumu da yanıma alarak Gümbet limanına, Glaros’un yanına vardık. Yaklaşık bir aydır limanda bağlı Glaros da, ben ve Gülüşan da paslanıp paslanmadığımızı görelim diye halatlarımızı çözdük. Ha unutmadan, hava raporları rüzgar bakımından iyi haber vermiyordu, iki gün boyunca ortalama 4-5 knot tahmin ediyorlardı. Bu da doğru çıktı. Rüzgarsız havada yelken yapma zevkine varamadık ama öte yandan sakin Gökova’da sakin sakin yol almanın tadı da başkaydı.

Bizim liman ile Çökertme arası 20 mil. Gidiş ve gelişte balığa çıkmış bir kaç küçük bot veya sandal dışında hiç tekneye denk gelmedik. Yazın bu rotayı izleyenler en az yüz civarı irili ufaklı tekne ile karşılaşırken Aralık ayında bu sakinliğin kıymetini bilmek gerek. Glaros’un dümenini otopilota devredip kitabımı okudum, sosyal medyayı izledim, etrafı seyre dalıp iyot kokusunu içime çekip yaşadığım anın kıymetini ve hazzını düşündüm.


Puslu havada sancağımızdaki Datça
Çökertme yazılarımı okuyanlar bilir, Orhan Restoran’ı çok severim. Hem işleten aileyi, Mesut Orhan’ı, eşini, Üstün ve Ünsal kardeşleri severim, hem de orada yediklerimizi. Bir kere Mesut Orhan Gökova’nın iyi balıkçılarından. Dolayısıyla restoranda verilen balık kendi ağlarından çıkardıkları. Buna ek olarak Ünsal’ın meze denemeleri damak şenlendiriyor. Gittiğim mekanlarda birbirinin aynısı mezeler yemekten hiç haz etmiyorum. Mesela yan yana sıralanmış onlarca restoranın olduğu yerlerde bütün restoranların birbirinin aynısı mezeleri yapıp vitrine koymalarını hiç anlamayacağım. Biri de değişik bir lezzet denese ya. Bana göre vasatlık sıradanlığı sever, cesaret ise en büyük düşmanıdır.

Çökertme'ye girerken

Alargada



Sakin havada, sakin Ege üzerinde yol alıp öğleden sonra Çökertme’ye varıp Orhan Restoran’ın tonozuna bağlandık. Gece alargada kaldık. Akşam zevkle beklediğim şey, iyot kokusuna karışan odun kokusuydu. Yavaş yavaş hava kararırken sahilde tek tük ışıklar yandı ve odun sobalarının kokuları gelmeye başladı. Glaros’un havuzluğunda havanın kararmasını izlerken, bu kokuları duyarken kendimi çok mutlu hissettim. O an başka ne beni bu kadar mutlu ederdi bilmiyorum. İçinde bulunduğum ortama, hayatıma şükrettim.

Gün batımına doğru

Gerektiğinde çalışmak da seyirin bir parçası



Güneşi gönderirken


İyot kokusuna odun kokusunun eklendiği anlar


Akşam Orhan’da odun sobasının başına kurdukları soframıza oturduk. Rakımızı doldurduk, hardal otu ve Ünsal’ın portakallı sübyesi ile başladık. Üstün’e buğulamalık bir şeyler varsa tercih ederiz demiştim. Kırlangıç ve lagos ile hazırladıkları buğulama harikaydı. Gündüz aldığımız deniz havasına akşam odun sobasının sıcaklığı eklenince beden iyice gevşedi. Geceyi uzatmadık, Glaros’a geçtik. Webasto’yu çalıştırdık, az sonra Glaros’un içi ısınmaya başladı. Dışarısı epey ayazdı ve teknenin üstü çiğ yağdığı için sırılsıklamdı. Biraz yıldızları seyredeyim diye güverteye çıktımsa da fazla kalamadan içeri girdim. Ayaz insanın içine işliyordu. Deniz dümdüzdü. Sabaha kadar hiç sallanmadan güzel bir uyku çektik. Sabah çay demlemek tekne hayatının en zevkli yanı. Çayın kokusu teknenin içini doldurur ya, işte bu da başka bir keyif. Teknede kahvaltı ve güneş batarken içilen akşam üzeri içkisi en sevdiğim iki şey. Kahvaltıdan sonra biraz oyalandık ve saatimiz öğlen 13.30’u gösterirken tonoz halatını çözdük, Gümbet’i rota tuttuk. Çökertme dümen suyumuzda kalırken, ne iyi ettik de bir gece için bile olsa geldik diye düşünüyordum. Hava bu kış geçen kışın tam tersine ılık ve az fırtınalı geçecek gibi görünüyor. Eğer böyle devam ederse kışın Gökova’ya kaçmak için bahane yaratmak işten değil.

Orhan Restoran'da soba başında ilk yudum

Sıcağı gören Gülüşan'ın mutluluk ifadesi

Sübye

Hardal otu

Kırlangıç ve lagos buğulama

Eylül ayında geldiğimizde Orhan'da ikinci şişeyi bitirmemişiz, Üstün de adımı yazıp saklamış.
O akşam "Abi senin rakın var"diye masaya getiriverdi.

Sabah


Rota Gümbet

Sakin Gökova

Üstün ve Ünsal ile

Bu seyrimizle ilgili kısa video YouTube kanalımda. Buradan ulaşabilirsiniz; https://youtu.be/giNg32fgSBQ



Hepinize Bodrum’dan masmavi günler diliyorum.


Yorumlar

  1. Tekrara düşme korkusuyla daha az yazmanız daha az okunmanızın temel sebebi, cevap soruda gizli. Eskiden bir ayda kaç yazı yazıyordunuz , şimdi kaç? İnsanlar muhtemelen yazdıklarınızdan değil. Yazmanızı beklemekten sıkıldı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar