Sezonun ilk seyri; Çökertme, Küfre.
Glaros’u 24 Mart günü yaz
bakımı için karaya çektik. Bir yıl boyunca acemiliğimi üzerinde atmaya
çalıştığım tekneye mutlaka bazı hasarlar vermişimdir. Hem onları onarmak, hem eksikliğini gördüğüm bazı malzemeleri almak, bazılarını değiştirmek hem de
altının astarı, zehirli boyası gibi işlemleri yapmak gerekiyordu. Glaros’u
alalı bir yıl oldu. Alır almaz Turgutreis D-Marin’de altının kazınması ve
bakımının yapılması, zehirli boyasının atılması için karaya çekmiştik. Tekne
bakımı konusunda bilgim sıfırdı. Bir dostumun aracılığıyla bu işi yapan bir
firmayla el sıkıştık. Esnafın işini iyi yapmak zorunda olduğunu düşünürüm. Ama
tabii bu işler öyle değil. Bakımı üstlenen firma o kadar kötü bir işçilikle, o
kadar kötü malzeme kullanmış ki, bakımın üzerinden altı ay geçmeden teknenin
altı dökülmeye başladı. Birinci yılın sonunda karaya çektiğimizde tekneni
altında elimi bastırarak yana çektiğimde zehirli boya parça parça döküldü.
Kazımaya başlayınca anladık ki doğru dürüst astar sürmeden bir makyaj
yapmışlar. O zaman arkadaşıma güvenmekle de hata yaptığımı anladım. Demek bu
kazığı yiyeceğim varmış. Anlamamanın bedelini binlerce lira ile ödedim.
Daha tazyikli su ile altını yıkarken zehirlisi dökülüverdi |
Bu sefer İçmeler’deki
Yat Lift’e çektik. Hiç bir iş, başta söylenen zamanda bitmedi yine. Çünkü bu işi
üstlenenler bir iş bitmeden diğerine başlıyorlar, aynı anda bir kaç tekneye
birden bakım yapıyorlar. Ama tabii bu size söylenmiyor. En azından bu sefer
biraz daha bilgili olduğumdan işlerin daha düzgün yapıldığını söyleyebilirim.
Bugün Glaros’un bakımına başlayalı tam bir ay oldu. Kalan son bir iki ufak iş,
umarım cumartesi günü limandayken bitirilecek.
Teknedeki asıl önemli işler
bittiği için 23 Nisan’ın tatil olmasını fırsat bilerek sezonun ilk uzun seyrine
çıkalım dedik. Yılbaşında Kalymnos’a gitmiştik. Ondan sonra 2018 yılında bir
iki kere günlük seyirler yapabildim. Bu kış sağolsun lodos, neredeyse hiç sektirmeden her cumartesi-pazar
fırtına şeklinde ziyaretimize geldi. Seyir yapmak için burnumuzu çıkaramadık.
Uygun olan havaların bazılarında da işlerim yüzünden çıkamayınca, bu kışı biri
uzun ikisi kısa üç seyirle bitirmek zorunda kaldım.
21 Nisan günü için
meteoroloji siteleri 17-18 knot civarı rüzgar gösteriyordu. Sağanaklarda
28-30’a varacağı söylenen rüzgar ertesi gün, yani pazar günü 5-6 knot
düşüyordu. Döneceğimiz gün olan 23 Nisan Pazartesi günü içinse 4-5 knot gibi,
rüzgarsız hava tahmin etmişlerdi. Önce şunu belirteyim, en sık kullandığım hava
tahmin sitesi Windy. Ne zaman rüzgarı 17-18 verse eh iyidir, kendim için üst
sınır bu olabilir deyip çıktıysam en az 20-25 knot ile karşılaştım. Windy
rüzgardan biraz kesinti yapıp öyle yazıyor galiba. 3-4 knot dediği gün
saatlerce 9-10 knot esti mesela.
Gümbet |
Seyir için likit hazırlığı |
Cumartesi günü ikindi vakti
Gümbet’ten ayrıldık. Ekipte dört kişiydik. Gülüşan, doksanlı yıllardan beri
arkadaşım Ahmet ve Havva ile palamarları çözdük. Cruise iskelesinin yanındaki
yakıt istasyonundan depoyu doldurup devam ettik. Geçen yıl ilk kez yakıt
aldığımda depoya 160 lt yakıt doldurmuş, 635 TL ödemişim. Geçen hafta 115 lt
aldım ve 609 TL ödedim. İşte ekonomimizin özeti bu.
Dediğim gibi rüzgar çok
uygundu, iskele kıç omuzluktan ve sonrasında apazdan aldığımız rüzgarla, yelkenleri
2/3 açarak, yer yer 8 knot’a varan, ortalaması 6,5 knot olan hızımızla, yata yata çok zevkli bir seyir
yaptık. Havva ilk kez yelkenliyle çıktığından fazla ürkütmeyelim dedik.
Başlarda içinden hatim indirdiyse de sonra o da tadına vardı. Hava kararırken
Çökertme’ye geldik, baştan ve kıçtan Orhan restoranın önündeki tonozlara
bağlandık. Çökertme’deki mekanların hepsi iyidir. Ben Üstün ve Ünsal
kardeşlerin aile işletmesi Orhan’ı çok severim, hem yediklerimden memnun
kalırım, hem dostluklarından, saygılarından, sıcak kanlılıklarından. Masamızı
dışarıya kurdular, kadehlerimizi rakıyla doldurduk. En son Kasım ayında
gitmiştik Orhan’a. O akşam bizden başka kimse yoktu, sobanın başına masa
kurulmuştu. Tadı damağımda bir akşamdı. Şimdilerde yavaş yavaş yaz geliyor,
ortalık kalabalıklaşıyor. Yeni bir adet var ki çok can sıkıcı. Insanlar cep
telefonlarıyla kendi masalarında müzik çalıyorlar. Olacak iş değil. Bizler
sakinliğe, kafa dinlemeye geliyoruz. Müzik dinlemek istesek müzikli yere
gideriz. Kaldı ki senin dinlediğin müziği ben dinlemek zorunda değilim ki. O
müzik bana uymuyor. Ben de masamda kendi müziğimi açsam ne olacak? Bir diğer
masa da aynı şeyi yapsa? Yani eğlenmek de, rakı içmek de, sosyalleşmek de bir
görgü meselesi, bir adap işi. Bir süre sonra işletmeci ailenin ferdi
masalarına oturunca kapattılar. Geceyi Glaros’un havuzluğunda kendi sakin müziğimizi dinleyip, son kadehleri içerek bitirdik.
Gülüşan |
Çökertme'ye... |
Glaros alargada
Sabah kahvaltı yaptıktan
sonra Yedi Adalar’a doğru seyire çıktık. Bu kez rüzgarı sancak kıç omuzluktan,
yer yer de pupadan aldık. Gökova’nın ortalarına doğru dalgalar bir metreyi
buldu, bazen geçti. Havva’yı ürkütmemek için mümkün olduğunca dalgalardan az
etkilenmek için dans ede ede gittim. Rüzgar, tahminlerin çok üstündeydi.
Yedi Adalar’ın içinde bile iyi esiyordu. Niyetimiz Küfre’de sakin bir akşam
geçirmekti. Ona uygun bir yer ararken demir atıp kıçtan karaya bağlanmak
istedik. Demirin kumandası çalışmadı. Kokpitteki düğmeden atayım dedim. Down
düğmesine basmamla 80 metre zincir olanca hızıyla boşaldı. Irgat dişli kırmış
muhtemelen, çark boşa dönüyordu. Bakımdan yeni çıkmış, zinciri karadayken
serilmiş, kontrol edilmiş bir teknenin ırgatına ne olmuş olabilir? Bilmiyorum.
Beş-altı metre suya seksen metre zinciri serdik, ne yapalım diye düşünmeye
başladık. Oralar henüz boş, bizden başka bir tekne vardı sadece. Boşta duran
tonozlardan birini baştan, birini de kıçtan bağladık. Zincire de bosa vurdum.
Yarın ola hayrola deyip keyfimize baktık ama başta o olay olunca çok canım
sıkıldı. Galiba bu yelken işi böyle. Her an tetikte
olacaksın, hafif bir huzursuzluk beni hiç bırakmayacak gibi geliyor. Tabii ki
bunun temelinde hala acemi olmam yatıyor. Zamanla öğreneceğim, kendime daha çok
güveneceğim, o zaman daha rahatlayacağım.
Küfre’nin sakinliğinde
yemeğimizi yedik, rakımızı içip sohbetimizi yaptık. Gece çok sakin geçti.
Tepede yarım ay, yıldızlar, karadan gelip iyot kokusuna karışan çeşitli
kokularla uykuya daldık.
Gülüşan'ın deniz suyuna deniz mahsullü makarnası... |
Sabah gün doğumunda
havuzluğa çıktım, etrafı kolaçan ettim. Çok serin bir sabahtı ve manzara
inanılmazdı. Kahvaltıyı yaptıktan sonra zincire bir halat bağlayıp, bosayı da
vurarak, halatı cenova vincine sarıp yavaş yavaş zinciri çekip, bir yandan da
elle dişlilere sararak demiri aldık. Bu işlem yarım saatimizi aldı. Sonra da
toparlandık ve Bodrum’a doğru yola çıktık. Bu kez hava 3-4 knot esiyordu, motor
seyri yaparak yol aldık. İki gün yatarak veya dalgalarla oynaşarak yaptığımız
seyirden sonra bu sakinlik bizim Havva’nın çok hoşuna gitti. Yüzüne kan geldi.
Yoldayken arkadaşım Okyar’ın Orak Adası’nda demirlediğini öğrendik. Yanlarına
gidip teknelerine bordaladık, Aegea'ya geçip bira sohbeti yaptık. Akşam Gemibaşı programımız vardı, fazla geçe kalmayalım diye biz önden ayrıldık ve Gümbet’e gelip pontona bağlandık.
Havva ve Ahmet Kurşuncu |
Okyar, Gülüşan ve Metin ağabey ile Aegea'nın üst güvertesinde |
Şu ırgat sorunu olmasaydı
daha keyif verecek bir seyir olurdu. Irgat benim baş belam haline geldi. Bir yıl içinde ikinci defa
ırgat sorunu yaşadım. Birincide hata bendeydi, başka bir zincire dolanmış
zincirimi fark etmeyip çekmeye çalışmıştım. Ama bunda hiç hatam yoktu çünkü
bakımdan sonraki ilk seyirdi. Böyle böyle öğreneceğiz işte…
Şahane bir yaz olsun.
Sağlıklı, mutlu, bereketli, bol seyirli, bol mavili bir yaz geçirelim. Gezdikçe
notlarımı tutayım, zaman buldukça da burada sizlerle paylaşayım.
Mavi günler dilerim…
Harika fotoğraflar ..
YanıtlaSil