Kuzeydeki On İki Adaların son
etabı, yani seyrimizin dördüncü etabı/yedinci bacağı Leros’tu. Patmos’un Grika
koyundan sabah erken saatte demir almıştık. Patmos’tan bir iki mil açılınca
rüzgar yelken yapın dedi, biz de armayı açtık. Leros’un Pantelis koyuna demirlemeye
karar vermiştik. İstanbul’dan dostlarım Okyar ve Ayşe (Tuncel) yanlarında iki
arkadaşları ve bizim Pedesa Krali 1. Gambilya (Hanende Mey Osman) olmak üzere
motor yatları Aegea ile Bodrum-Kos-Telendos etabını yapmış
Panteli’ye geleceklerdi. Panteli’de Glaros ile Aegea'ya bordalayacaktık.
Yelken yapıyorsanız bir yere belli bir saatte yetişmek derdiniz olmamalı. O zaman ya yelken yapamazsınız ya o saatte orada olamayabilirsiniz. Rüzgar istediğiniz yerden istediğiniz hızda esiyorsa ayrı ama bu her zaman mümkün olan bir durum değil. Biz de bir süre apaz seyri yapıp, ara sıra da sancak kıç omuzluktan aldığımız rüzgarla Leros’a geldik. Ada sancağımızda kalınca bir süre sonra rüzgar azaldı. Üç-beş mil yükselip sonra Panteli’yi tutturalım dedik. Bir süre sonra Okyar’ların Panteli’ye gelip demirlediklerini, koyun kalabalık olduğunu, kesin bir demir yeri bulana kadar bizi beklediklerini Osman’dan öğrenince daha fazla oyalanmayalım istedik, yelkenleri kapatıp motor seyriyle yarım saat-kırkbeş dakika içinde Panteli koyuna vardık. Aegea ile bordalayıp kıçtan kara yapacağımız, Panteli'deki mekanlara yakın bir burnun önüne demirledik. Hava kapamaya, rüzgar sertleşmeye başlamıştı. Kos tarafından gelen yağmur bulutu bizi çok kısa ıslatıp geçti ama rüzgarı koyda 20-22 knot esti. Tam da demirlemek üzereyken bu sert hava hoş olmadı. Neyse, demirledikten sonra komşuya geçip birer kadeh parlatırken hava açtı, güneş çıktı, keyfimiz yerine geldi.
|
Panteli'ye geldiğimizde hava kapadı ama şöyle bir ıslattı geçti |
|
Okyar'ların teknesi Aegea'ya bordaladık. Soldan sağa Pedesa Kralı 1. Gambilya (Hanende Osman), Selen, Okyar, İlke, Ayşe, Gülüşan |
|
Bizim Glaros'tan da Sena ve Atilla eşlik ettiler |
Leros’a ilk kez 2015 yılında
gitmiş, Panteli’de çok güzel bir evde kalmıştım. Ev dediğim, tepedeki
değirmenlerden otele dönüştürülmüş bir tür apart. Adayı oradan görünce, önümdeki
küçük koyu seyredince adaya kanım kaynadı. Ta ki aşağı, sahile inene kadar.
Sahilde benim Bodrum’da görmekten hiç haz etmediğim tipleri görünce adadan
soğudum. Her yerde “boyalı, botokslu kadınlar, kalkık polo yakalı puro içen
adamlar” diye markalaştırdığım tür insanları vardı. Bağırış çağırış konuşan
şımarık çocukları da unutmadım. Alargada kocaman yatlar demirlemişti. Sahildeki
iki üç mekanda “Garson yeşil Efe var mı?” diye Türkçe soran ve cevabını Türkçe
alan insanlar doğrusu beni rahatsız etti. Herkesin eğlence anlayışı, yeme içme
tarzı başka olabilir. Ben sadece onlarla aynı yerde olmak istemiyorum. Bu
yüzden Leros bana uygun değil. Nasıl ki Kalymnos, bu tanımlamaya çalıştığım,
Yalıkavak-Türkbükü civarından gelenlere hiç uygun değilse. Yoksa bana ne. Ama
işte bunlardan dolayı, çok sevmek istememe rağmen ilk izlenimim nedeniyle Leros’u
pek sevemedim. Bu seyirde Leros’a uğrama nedenimiz biraz da Leros’tan çıkış
almak içindi. Oysa ki bu hataymış.
|
2015 yılında kaldığım otel odası |
|
O zaman kaldığım odanın verandasından manzara. Bu sefer de şu karşıdaki ilk burnun açığında, fotoğrafta motor yatların olduğu yere demirledik. |
Neyse, dediğim gibi
demirledik. Ekip denize girdi. Ben her yerde denize girmiyorum. Çok güzel bir
deniz olunca durmuyorum tabii ama ille her yerde denize gireceğim diye bir
kuralım yok. Deniz ve hava iyi, canım da çekiyorsa giriyorum. Havuzlukta
dinlenirken önce sancak tarafımızda, yeni alındığı belli bir motor yat müzik
sistemini denemeye başladı. Neyse ki çok rahatsız etmeden fena parçalar
çalmadı. Ama tabii biz niye dinlemek durumunda kalalım? Derken biraz sonra bu
sefer iskele tarafımızda, ütü gibi garip motor yattan müzik başladı. Önce
nispeten makul volümle başlayan hafif müzik, bir süre sonra Samime Sanay türü
bir müziğe bırakırken volüm artı. İşte bu çok tipik bir görgüsüzlük. Tahminen
3-4 milyon Euro değerinde bir tekneyi alan adam demirlediği koyu da aldım
sanıyor. Bana ne senin dinlediğin zevksiz müzikten. Müzik benim zevkimle uysa
bile başkaları beğenmeyebilir, rahatsız olabilir. Biz kırk-elli metre ilerimizdeki
tekneye ses gitmesin diye gece müzik açmazken bu görgüsüz takımının kimse
umurunda değil. İşte bu yüzsüzlüğe, nobranlığa tahammülüm yok. Ve çok açık bir
gerçek var, bunları yapanlar sadece ve sadece sahipleri Türk olan tekneler. Ne
kötü. Şu kısa denizcilik tecrübemde gözlediğim konu şu; Koylarda en çok gürültü
yapanlar bu çok pahalı motor yatlar. Ikinci sırayı charter tekneleri alıyor.
Düşüncem şu ki, genel olarak bu tip motor yat sahipleri deniz kültüründen
nasibini almamış kişiler. O bir güç sembolü. Senede bir iki bayramda gelip
teknelerine biniyorlar, onu da zaten kaptan kullanıyor. Tekne bütün sene marinada yatıyor. En az üç-beş personel
var. Yazlık evine gitmiş tatil yapıyor gibi geziyor, sonra şehrine dönüyor.
Tekne çok lüks bir ev gibi. Çok parası olup, motor yat almayıp harika yelkenli
tekneye sahip olanlar da var. Onlar genellikle bir kaptan bir gemici ile
çıkıyorlar ama denizi ve deniz kültürünü biliyorlar, kendileri de seyir
yapıyorlar. Hatta bazıları tamamen kendileri kullanıyor, yanlarında misafir ailelerle tatil yapıyorlar. Koylarda bu teknelerden taşan müzik
duymuyorsunuz. Gidilen mekanlarda da, yediklerinden, içtiklerinden, masadaki hal ve tavırlarından bu tür insanlarla ilk anlattığım insanları
hemen ayırt ediyorsunuz.
|
Panteli |
|
Ütüye benzeyen motor yatlar |
|
Akşam hazırlığı |
|
Bu mekan hem kahve, hem bira, hem uzo içebileceğiniz bir mekan. Bir uzo istedim, yanında gelenlerin hoşluğuna bakın. Sarmısaklı dakos, bir kaç parça çiğ balık, biraz ahtapot |
|
Kardeşim Sena'nın doğum gününü kutladık |
Akşam sahildeki Apostolis’te
yedik. Masada dokuz kişiydik. Gelen mezeler makul şeylerdi. Son gelen
kalamar muhtemelen hayatımda tattığım en kötü kalamardı. Isırıp bıraktım. Fakat
sohbet iyiydi, seyahatin son akşamıydı. Oradan Panteli’nin tepesindeki bir
mekana geçip son kadehleri orada içtik, koyu seyrettik ve botlara binip teknelerimize döndük.
Ertesi sabah çıkış işlemlerini yapacak Yorgo ile konuştum, sabah 10’da
evraklarımızı aldı. Iki saate kadar işimiz biter dedi. Biz de öğlen bir şeyler
atıştırıp demir alırız, Turgutreis’ten giriş yapar akşam da Gümbet’e bağlanırız
diye planlamıştık. Ancak zaman geçtikçe Yorgo aramayınca şüphelendim, ben
aradım. Leros liman polisi o gün işlemlere başlamış, yani sezonu o gün açmışlar, ilk çıkacak tekneler
bizmişiz ve sistemleri çalışmıyormuş. Bu sistem meselesi Leros’ta da karşımıza
çıktı. İşlemler bir türlü yapılamadı. Tamam gelin polis bekliyor dediğinde saat
öğleden sonra üçü bulmuştu. Neyse, iki taksiye atladık, adanın batı tarafındaki limana gittik.
İşlemlerin yapılması, dönmemiz falan saat dört oldu. Bizim demir alıp
çıkmamız, ortalama 6,5-7 mil yapsak bile Turgutreis gümrüğüne yetişmemiz mümkün
değildi. Ya gidip Çavuş Adası’nda demirleyeceğiz, sabah gümrüğe gireceğiz ya da bir gece daha Leros’ta kalacağız, sabah erkenden çıkacağız dedik. Okyar’ların
teknesi motor yat olduğu için 15-20 mil süratle gümrük kapanmadan
varabilirlerdi. Onları yolcu ettik. Biz bir gece daha kaldık. Bir taksiye
atlayıp tekrar ana limana gittik, orada biraz turladık. Sonra Panteli’ye dönüp,
bu sefer El Greco’da oturduk. Hafif şeyler söyledik, yediklerimiz gayet iyiydi. Olur da bir daha gidersem El Greco'ya giderim. Seyrin son uzolarını da sahilde içip Glaros’a döndük.
Sabah saat 7 civarında demir
aldık. Yol boyu karşımızdaki Türkiye sahilleri, Didim, Kıyıkışlacık tarafları
kapalı ve yağışlıydı. Yağmurun Güllük, Torba, Türkbükü, Yalıkavak’tan gelip
yarımadaya inmesini izledik. Leros-Turgutreis arası rüzgar 2-3 knot civarıydı,
otomatik pilota aldım, motor seyriyle göl gibi denizin üstünden kayarak
Turgutreis’e vardık. Giriş işlemlerimiz yapıp rotayı Gümbet’e çevirdik. Yağmur
hep bizimle az bir aralık bırakıp bizim önümüzden gitti. En son Ortakent tarafına yağdı bizi
sıyırdı, Gümbet’e rahatlıkla girdik.
En zor iş uzun seyir sonrası
tekneyi toparlamaktır. Hele temizlik yapmak. Ama dokuz günün dağınıklığını biraz
topladık, teknenin üstünü ve içini temizlemeyi sonraya bıraktık, yapacak hal
kalmamıştı. Akşam Gemibaşı'nda Bodrum'a merhaba dedik.
|
Sabah Leros'tan ayrılırken |
|
Didim taraflarında kuvvetli yağış |
|
Turgutreis'e yaklaşırken |
|
Ortakent'e yağıyordu |
Dokuz günlük On İki Adalar’ın
kuzeyine yaptığımız seyir çok iyi anılarla bitti. Hem yeni adalar ve koylar
keşfettik, hem biraz daha deneyim kazandım. Yaklaşık 140 millik bir seyir
yapmış olduk. Şimdi bu Temmuz için, Ağustos’taki uzun bayram için bazı rotalar
çalışıyorum. Astifalya’yı merak ediyorum. Öte yandan Argonisti ve İkaria’da
var. Biraz okuyup, çalışayım. Bakalım rüzgar bizi nereye götürecek?
Hayatınız mavileşsin,
ruhunuza mavi dolsun.
Yorumlar
Yorum Gönder