Astypalaia’nın Livadhia
koyundan, gün doğumunu izleyen yarım saat içinde demirimizi aldık, rotamıza
girdik. Artık dönüş yolundaydık ve doğrusu içimi hafif bir hüzün kaplamıştı.
Tatilin bitmesine üç gün vardı, döndüğüm yer büyük şehir değil, keşmekeşin içine
girmeyeceğim, Bodrum’a dönüyorum diyordum kendime ama, galiba Astypalaia’yı çok
sevdiğim için buruktum. Yolda sandviçlerimizi yiyip çaylarımızı içerken rüzgar
artmaya başladı. Kahvaltımız bitince yelkenleri açtık ama sağanaklarda iskele
apazdan 28-30 esen rüzgar bizi yelken küçültmeye mecbur etti. Henüz adayı da
geçmediğimizden adayı aşarken sağanak yapan rüzgarlar da etkili oluyordu. Bir
an önce karadan uzaklaşıp rotamıza girmeye çalıştık. Sonrası konforlu bir seyir
oldu. Gezi için çıktığımız seyirlerde bir yere yetişmek derdimiz olmadığından,
yelken alanını tekneyi bayıltacak kadar açmayı anlamsız buluyorum. Benim derdim
bir an önce gitmek değil, başkalarıyla yarışmıyoruz da. Amacım zevkli, keyifli
seyir yapmak. Rüzgar 20-25 knottan fazla esmeye başladığında yelken alanını
küçültüyorum. Bu durumda 8-9 knot değil de 6-7 knot gidiyorsam benim için sorun
yok. Astypalaia ile Nisyros Paloi limanı arası 41 mil. Bu da yaklaşık 7-7,5
saatlik bir seyir anlamına geliyor. Güzel bir seyir oldu. Nisiyros-Gyali
kanalında rüzgar tersten esmeye başladı, tramolalarla daha fazla oyalanmamak
için motor seyrine geçtik ki zaten bir kaç mil kalmıştı.
|
Mandraki'yi sancağımızda bırakıp bağlanacağımız Paloi'ye vardık |
|
Paloi'de yalnız bir gezgin
|
|
Paloi sevimli, küçük bir liman |
|
Glaros sol başta, yalnız duran tekne |
|
Solda Kos, sağda Knidos |
|
Glaros Paloi limanında |
Bu sefer, Nisyros’a
beşinci gidişim oldu. Ada küçük, sokağını, evlerini ezberledim diyebilirim.
Ancak sokaklarda, evlerde o kadar detay var ki daha on defa gitsem sıkılmadan
gezebilirim. Nisyros adeta bir film platosu. Tipik Yunan evleri, sanki özelikle
mavi-beyaz uyumunu göstermek için yapılmış yapılar, küçük, dar ve tertemiz
sokaklar. Üstüne üstlük bir de volkan kondurmuşlar ki kraterine inip
yürüyebiliyorsunuz. Yalnız burnunuzun iyi koku almaması lazım. Sülfirik asitin
kokusu hiç hoş değildir, malum. Bunca ada gezdikten sonra Astypalaia için
söylenen “Aslında On İki Adalar’a dahildir ama tipik bir Kiklad adasıdır”
söylemi bence Nisyros için de geçerli. Gerek volkanik yapısı gerekse Mandraki
mahallesi, özellikle Nikia köyü tipik Kiklad mimari üslubu. Nikia tepede kurulu
mükemmel bir köy ve manzarası Tilos. Adanın kuzeyine bakan Emporio köyünden de
kratere karşı yemek yiyip, uzo içebilirsiniz. Bu köy de Datça’ya bakar. Her iki
köyün de manzarası nefes keser. Masmavi denize yüzlerce metre tepeden bakarken
adeta haritayı görürsünüz. Nisyros’un en
yüksek yerinden, pus olmayan günlerde Gökova’yı bile görebilirsiniz.
Glaros ile ise üçüncü
gelişimiz oldu. Yine öğlen saatlerinde ticari olmayan limanına, Paloi’ye
girdik. Yine Kaptan’ın mekanının önüne bağlanacakken son anda dipte boş yer
bulunca oraya yöneldim. Ne iskelemizde ne sancağımızda komşumuz yoktu. Sakin
havada sallanmadan yattık.
|
Nikia sokaklarında |
Adada yaklaşık yirmi saat
geçirmek üzere plan yaptık. Ertesi gün 22 millik bir seyirle Kos limanına girip,
çıkış işlemlerimizi yaptıracak ve bir gece kalacaktık. Tekneyi bağladıktan
sonra araba kiralayıp önce Nikia’ya çıktık. Biz köye girerken turu tamamlamış,
dönüşe geçmiş Fransız turistleri gördük. Bugüne kadar her gelişimde dar
sokaklarda biz bize olurduk. Nereden çıktı bu Fransızlar diye dik dik bakarken
yakaladım kendimi. Sanki ada bizim mahalle de gelenler kalabalık yapıyor diye
kızıyordum. Demek ki epey benimsemişim Nisyros’u. Nikia bittikten sonra aşağı,
ticari liman Mandraki’ye indik. Mandraki mendirek demek. Kos’tan gelen
feribotlar buraya yanaşıyor. Feribotlar bizim Datça feribotları ebadında. Yazın
en civcivli zamanlarında beş on tane gelip gidiyor. Sabah on civarı turistleri
indiriyorlar. Limanda otobüsler bekliyor, alıp kratere çıkartıyor. Sonra tepedeki
iki köyü gezdiriyorlar. Öğleden sonra merkeze iniyorlar, buradaki kiliseye
gidenler oluyor. Saat 17 civarı da adadan ayrılıyorlar. O saatten sonra adanın
keyifli, sakin, sessiz zamanları başlıyor. Eğer araba kiraladıysanız, adayı
gezerken turistlerin rotasının tersini yapmanız akıllıca olur. Ben öyle
yapıyordum, gezdiğim yerler hep sakin oluyordu.
|
Mükemmel Nikia meydanı |
|
Karşıdaki ada Tilos |
|
Gülüşan ve Sena Nikia'da |
|
Köye gelen gezgin manav köyün sebze meyve ihtiyacını karşılıyor |
Mandraki bölgesine her
gelişimde yediğim ahtapotçu kapalıydı. Biraz hayal kırıklığı olsa da sekiz
gündür karaya çıktığımızda devamlı deniz mahsulü yediğimizden adalara özgü keçi
etinden oluşan bir menü değişik olur dedik ve arka sokakların açıldığı küçük
meydandaki mekanlardan birine oturduk. Ve yine aynı hatayı yaptık, yine bu
bölgedeki restoranların porsiyonlarını göz ardı ettik. Gelen patates tava ve
keçi pirzola ile iki kişi doyardı, hatta üç kişi hafif doyardı. Sofra şarabı
ile gelenleri bitirdik ama artık yeter dedim daha yemek yemeyeceğim.
Paloi limanına döndük, güzel
bir uyku çektik. Sabah kahvaltı yaptıktan sonra zamanımızı Paloi’de oturarak
geçireceğimize yine Mandraki’ye gidelim, biraz yürür, kahve içer, fotoğraf
çekeriz diye düşündük. Öğlen Glaros’a döndük, demirimizi aldık, halatları çözdük,
rotamız Kos dedik limandan çıktık.
|
Sakin Mandraki sokakları |
|
Akşam üzeri laflayan ada sakinleri |
|
Sezon burada da açılmamış daha |
Güzel bir rüzgar bizi bekliyordu, iki-üç
saat iyi yelken yaptık ve tam Knidos hizasına gelince her zaman olduğu gibi
rüzgar kesildi. Buradan üçüncü geçişim, hep aynısı oluyor. Demek ki buranın
durumu böyle. Motor seyrine geçtik, deniz çarşaf gibiydi, ben de bundan
yararlanıp tişörtle yandığım için kollarımdaki izi azaltayım diye kendimi
güneşe verdim.
|
Paloi dümen suyumuzda |
Yine her zaman olduğu gibi Kos’un güney burnuna yaklaştıkça adayı aşan rüzgar bindirmeye başladı. Bu bölgede rüzgar kafadan veya iskele baş omuzluktan geliyor, buruna yaklaştıkça sertleşiyor. Bu bölgeden sonra limana üç dört mil kalıyor ama bu mesafe asla bitmeyecekmiş gibi geliyor. Biraz sonra o meşhur Turgutreis-Aspat-Kos kanalına girdik ama ne giriş. Rüzgar sağanaklarda otuz knot’a kadar çıkıyordu, serpintiden payıma düşeni alıyordum. Böyle böyle limana geldik, telsizden anons ettim. Daha önceden de acenteye (Fanos/Dimitri) bilgi vermiştim zaten. Bizi limanın girişinde hemen sancak tarafta bağlı duran Asım Kaptan feribotunun yanına aldılar. Kendi kendime dedim niye buraya aldı acaba? Herhalde gümrüğe gireceğiz ama biz çıkıyoruz, polis ile de işimiz olamaz. Neyse demiri attık, kıçtan kara bağlandık, tam karaya çıkacağız, gelen görevliye biz çıkış için geldik, bilgi vermiştim dedim. Artık sıcaktan mı, yorgunluktan mı bilinmez görevli kız özür diledi ve yanlış yere bağlattığını söyledi. Evrakları verdik, koyun tam tersi bir yere gidip bağlanmamızı söyledi.
|
Tasarımı Abromoviç'in gayığına benziyor ama o değil dediydim. Öğrendim ki ikinci, ufak gayığıymış. Misafir gezdirirmiş. Kos önünde demirliydi |
|
Glaros Kos limanında |
Hadi tekrar demiri topladık, öte tarafa gittik ki yer yok, sıkış tıkış. Limanın görevlisi, bisikletli, sıska abi bize el ediyor, buraya gelin diyor. İki teknenin halatlarını gevşettirdi, birini bir tarafa birini diğer tarafa ittirdi, araya bizi alacak. Gözüm tutmadı ama peki dedik. Bu arada liman içinde rüzgar birden arttı, üç manevra ile ancak girebildim fakat girmek ne mümkün. İskelemizdeki Holandalı teknenin sahibi söylenip duruyor. Görevli onu hiç dinlemiyor bile. Biri dur diyor öbürü gel diyor. Bu arada girdik ama demir tutmadı. En sonunda ben de bağırdım ne olacak şimdi diye. Görevli baktı ki bir daha çok uğraşacağız ve belki sığamayacağız, girsek de biz de komşular da rahatsız olacak. Aynı manevrayı artan rüzgarda bir daha yapmak zorlaşacak, bizi koyun dibinde bir teknelik yere aldı. E burasını ben işaret etmiştim zaten, olmaz buraya gel dediydi. Bir daha Kos’a girerken aynı bisikletliye denk gelirsem benim işaret ettiğim yere gireceğim. Önceki gelişlerimizde hiç böyle sorun yaşamamıştık. Evet daha boştu ama görevli daha iyiydi demek ki.
Neyse, bağlandıktan sonra
acentenin Türk kökenli Yunanlı genç elemanı geldi, evrakları getirdi. İşlemler
bittikten 24 saat içinde Yunan karasularını terk etmeniz gerekiyor. Bu arada
liman/ülke giriş çıkışları ile ilgili kısa bilgiler vereyim: İşlemleri bir acente ile
yapmak veya yapmamak tamamen size kalmış. Acente ile çalışmak gibi bir
zorunluluğunuz yok. Ancak zamanı satın almak isterseniz kullanmanızı öneririm.
Aksi halde giriş ve çıkışta yarım gününüz gidebilir. Bazen de iyi memura denk
gelirsiniz, bayram kalabalığı yoktur, şansınız yaver gider işlemler su gibi
akar. Ben acente ile hallediyorum. Acentelerin ücretleri adadan adaya
değişiyor. Ayrıca bir acenteyle ne kadar sıklıkla çalıştığınız da önemli.
Örneğin Kalymnos’taki acentem ile ilk çalışmaya başladığımızda 75 EU hizmet
bedeli ödüyordum. Son iki yıldır 50 EU ödüyorum. Kışın 25-30 EU ile halloluyor.
Hatta bir keresinde –tabii kışın- çıkışta para almamıştı. Ama acente fiyatları
75-100 EU arası diyebilirim. Girişte ödediğiniz ücretler toplamı her zaman
çıkışta ödediğinizden az oluyor. Girişte ödeme kalemi çıkıştakinden fazla da
nedeni bu. Ya da liman polisi ücreti düşüyor mesela. Kabaca fiyatlar şöyle
(dedim ya adadan adaya değişkenlik gösteren kalemler olabiliyor), gümrük 45 EU,
polis 15 EU, günlük bağlama 6-10 EU arası. Acenteyi yazdım (50-100 EU
aralığında). Yunan hükümetinin yeni uyguladığı vergiyi de ekleyelim. 12 metreye
kadar tekneler için 33 EU. Sonraki her metre için 8 EU ekliyorsunuz. Bu yazı
dizisinin başında belirttiğim gibi bu vergi aylık. Ama takvim ayı geçerli. 30
Haziran’da girip 2 Temmuz’da çıkarsanız iki defa ödemeniz gerekiyor, 66 EU eder.
Glaros için ödenen 33 EU idi. Ve eğer adalar arasında gezecekseniz size giriş
limanından verilen belgenin orijinali asla başka limanda vermeyeceksiniz, isterlerse
fotokopilerin vermelisiniz. Bizden istenmedi. Liman polisi, gümrük ofisi, liman
görevlisi arasındaki mesafeler ne kadar uzaksa sizin işiniz o kadar uzuyor.
Yani kendiniz yaparsanız sıcakta bu işler için koşturmanız gerek. Eğer acente
ile çalışıyorsanız siz çarşıda gezerken veya teknede beklerken işlemler
yapılıyor. Bazen kaptanı görmek isteyebiliyorlar. Örneğin Kalymnos’ta 33 EU
vergiyi ödemek için kaptanın bizzat gitmesi ve imzalaması gerekiyor dediler.
Acentenin görevli kızı motoru ile geldi atla dedi, beni liman başkanlığına
götürdü, orada işlem hemen yapıldı. Kuşkusuz Türkiye’den giriş ve çıkışta da
işlemler var. Liman başkanlığı, pasaport polisi ve transitlog işlemleri
yapılmalı. Bu işlemler teknedeki kişi sayısına göre artan bir ücrete tabi.
Acente bu işlemler için 750 TL ücret kesti mesela. Bu rakamlardan anlaşıyor ki
Yunan adalarına girmek/çıkmak ucuz değil. Üç günlük tatil için bu para ödenmez
bence. Ama bir hafta ve üstü tatiller için ödenir çünkü teknede gecelemenin,
alargada bedavaya kalmanın, teknede yiyip içmenin maliyetinin düşük oluşu bu
paraları ödemeyi mantıklı kılıyor. Ama mesela haftaya iki-üç gece için Kalymnos
planımız var, feribotla gidip geleceğiz. Hem daha ucuz, hem kısa tatil için
daha hızlı. Ve de giriş çıkış işlemlerine ayrılan zamanı da kendinize ayırıyorsunuz.
Yine de tabii teknenin zevki başka.
Araya bilgileri girdikten
sonra... Nerede kalmıştım? Evet, öğleden sonra olmuştu, bizim de amacımız
çarşıda dolanıp sipariş verilen bir kaç içkiyi almaktı. Yunanistan’ı tekneyle
terk ediyorsanız Free Shop’a giremiyorsunuz. Bizdeki gibi değil. Yani feribotla
gelip Bodrum’a dönerken girilen Free Shop tekne ile gelenlere kapalı. Bu yüzden
Çipras’a saydırıyorlardı. Ne anlamı var gerçekten bilmiyorum. Orada satılan
içkiden Yunan hükümeti vergi alıyor. Girişte de giremiyorsunuz zaten. Aslında
girmek gibi bir niyetim yoktu çünkü bizim gümrüklerde girişte de çıkışta da Free
Shop’lara girebiliyoruz. Bir iki uzo çeşidini çarşıdaki içki dükkanında buldum
zaten. O mağazada da Süleyman ile tanıştık, bilmediğim uzolar hakkında bilgi
verdi, onları aldım. Bir de Mythos marka biralarını çok severim, kolay içimli
biradır, ondan bir kaç tane alıp tekneye döndük. Çarşıda soğutulmuş bardakta
buz gibi bir Mythos içmeyi de ihmal etmedik tabii.
Akşam on günlük tatilin son
akşamıydı, kaptan olarak misafirleri yemeğe çıkartayım dedim. Ekip iyi bir
ekip, uzun seyirlerde iş birliği gayet iyi. Eh bari bir yemek ısmarlayayım :)
Gide gele dostluk kurduğum
Hristo’nun mekanı Barbouni’de yer ayırtmıştım. Adalarda salaş mekanlarda da
yedik, deniz dibinde hoş yerlerde de. Kapanış Kos’un şık bir mekanında olsun
istedim. Ben de yemeklerini özlemiştim. Hristo çok güzel bir yer ayırmış bize.
Bizzat ilgilendi, sohbet ettik, Paros’taki yeni projesini anlattı. Yakında
orada da bir mekan açıyor. Bize de Paros’a gitmek için bahane çıktı.
Astypalaia’ya gittikten sonra bir o kadar daha gidersek Paros’tayız zaten.
Akşam hava çok iyiydi. Yemekler harikaydı. Sunumlar da öyle. Alıştığım Yunan
restoranı konseptinin dışında bir durumdu ama yılda bir iki kez bu da iyi
gidiyor. Kalan akşamlarda zaten diğer tür mekanlarda oluyoruz.
|
Barbouni'nin mükemmel sunumu, şahane lezzetleri |
|
Hristo ve Glaros ekibinin Barbouni hatırası |
Akşam sohbet de iyiydi,
Barbayanni’nin en sert versiyonu olan Aphrodite de iyi geldi. Ama tatilde o
kadar çok yedim içtim ki artık vücut tamam bu kadar yeter dedi herhalde.
Hristo’ya ikramı olan üçüncü 20’lik şişeyi açma, alacağım olsun bir dahakine
içerim dedim.
|
Kos'ta minikler bisiklet yarışı vardı |
|
Kos da dümen suyumuzda kaldı |
|
Bodrum kalesi önüne kadar çok güzel yelken yaptık |
|
On günde yaklaşık 170-180 mil yapmanın zevkiyle Bodrum'a doğru dümen tutarken |
Geceyi güzel bir yemekle
bitirdik, Glaros’a kadar, yani koyun öbür tarafına kadar yürürken hazım işi de
bitti. Uyanır uyanmaz yürüyüşe çıktım, bir kahve içtim. Sonra tatilin son
kahvaltısı için Glaros’ta sofra hazırdı. Kahvaltımızı yaptık, toparlandık ve
Bodrum’a doğru limandan ayrıldık. Mükemmel bir rüzgar bizi kalenin önüne kadar
getirdi. Belki de gezinin en güzel seyirlerinden birini yaptık. Bodrum limanına
girdiğimizde hava artık ısınmıştı, Astypalaia’ya giderken yer yer polarla seyir
yaptık, akşamları polar giydik. Bodrum’a gelirken tişört yetti. Kaledeki
gümrükte giriş işlemlerimizi bitirip yerimize, Gümbet limanına geçtik. On gün
sonra her zamanki yerimize bağlandık. Dört kişi tekneyi toparlamaya başladık,
bir buçuk saatten önce bitiremedik. Dışının yıkanması, mutfağın toparlanması,
buzdolabının boşaltılması, çantalar, yıkanacaklar derken yorulduk. Eve
kendimizi attık. Gözümü kapatıp dinlenirken Gümbet’ten ilk çıkışımız, Kalymnos,
Astypalaia seyirlerini hatırladım. Güzel bir tatil, zevkli bir yelken seyri
oldu. Yeni bir ada tanıdım. Çok sevdim. Bir daha gider miyim acaba diye düşündüğüm
ada için şimdi bir daha gitsem iyi olur diyorum. Zaman geçtikçe seveceğim
galiba. Her seyirde bir şey öğreniyorum, her seyirden sonra kendime güvenim
artıyor. Bu da çok hoşuma gidiyor doğrusu. Bu yaşta bir şey öğrenmenin tadına
varınca daha da zevkli ve anlamlı oluyor.
On günlük seyrin sonuna geldik. Bu yazıyla beraber üç yazılık seri bitti. Yazın yeni seyirlerinde
buluşmak üzere. Hayatınızdaki mavilik çoğalsın.
Yorumlar
Yorum Gönder