Tilos güneydeki adalar
içinde en sakini, en az bilineni ve en az gidileni. Ne kuzeyindeki komşusu
Nisyros gibi pazarlayacağı volkanı var, ne güneyindeki Halki gibi şık evleri,
orta-üst gelir grubuna hitap eden yalıları var. Aslına bakarsanız hiç bir şeyi
yok gibi görünüyor ama bu da onu cazip kılıyor. Güzel ve kristal bir deniz,
sakinlik, yavaş hayat arayanlar için ideal. Yaş ortalamasının yüksek olduğunu
söylememe gerek var mı?
|
Nisyros'tan Tilos'a geçtik (mavi rota) |
Adayı ilginç kılan bir
hikayesi var. Günümüzden yaklaşık 3 milyon yıl önce (üçüne beşine bakmayın,
aşağı yukarı bu kadar yıl olmuş) şiddetli depremlerle bölge alt üst olurken bir
hat üzerinde dizili On İki Adalar ortaya çıkmış. Son yıllarda yapılan kazılarda
Tilos’ta bir filin iskeletinin bazı parçalarına rastlıyorlar. Ancak fil
bildiğimiz fillere göre oldukça küçük. Cüce fil diyorlar. (Dikkat yavru fil
değil). Bulunan parçaları birleştirip filin boyunu ortaya çıkarıyorlar. Teori
şöyle; depremlerle adalar oluşurken Tilos üzerinde kalan bir fil sürüsü zaman
içinde evrim geçirip, ada koşullarına uyum sağlayarak küçülüp, bir süre daha
soyu devam ettiriyorlar ve nihayetinde son fil de gidince konu kapanıyor. Yani
Avrupa’da yaşamış son fil Tilos’ta yaşamış. Buraya koyduğum fotoğrafı
Google’dan buldum. Daha etraflıca bilgi için Tilos Elephant yazın bilgiler
ekranınıza dökülsün.
Bu kadar girişten sonra asıl
konumuza, yani işin deniz kısmına döneyim. Tilos’un limanı Livadhia bir mil
içeri giren koyun dibinde. Küçük bir mendirekle ayrılmış liman içinde yer
bulursanız tonoz alıyor, kıçtan kara bağlanıyorsunuz. Elektrik, su var. İki yıl
önceki gidişimde sevimli, şişman liman görevlisini aradı gözlerim ama
göremedim. Meğer emekli olmuş. Çok sevimli ve işinin ustası biriydi. O küçücük
limana o kadar tekneyi nasıl sığdırırdı şaşardım. Büyük tekneler, motor yatlar,
guletler mendireğin dışına demir atıp kıçtan kara yapıyorlar. Eğer fazla gelen
giden yoksa aborda yaptırıyor görevli. Biz geçen gelişimizdeki gibi kara
tarafına bağlandık. Limanın içi tertemiz. Küçük ve sevimli bir liman. Rıhtım
yüksekçe, pasarelladan hafif tırmanmak gerekiyor. Limanın hemen yanında Blue
Star gibi büyük feribotların veya Dodekanisos Seaways gibi katamaranların
yanaştığı, araçların, kamyonların sıraya girdiği büyük, geniş bir beton
platform var. Gemi geleceği zamanlar oldukça hareketli oluyor. Kafe açılıyor,
insanlar gemiyi beklerken kahve içiyorlar, sohbetler yapılıyor. Sonra gemi
gidiyor, kafe kapanıyor, rıhtım sessizliğe bürünüyor. Her gün gelen gemi
olmadığından ortalık epey sakin.
|
Tilos limanında |
|
Pasarelladan hafifçe tırmanmak gerekti |
|
Glaros sağdan üçüncü |
Bu gidişim Tilos’a üçüncü
gidişimdi. İlk gidişim yine feribotlaydı. Blue Star ile gelip Dodekanisos
ile dönmüştüm. Ulaşımı çok kolay bir ada değil, her gün gemi yok demiştim. O
yüzden mi sakin, sakin olduğundan mı gemi seferi az bilmiyorum. Aslında
birbirine komşu üç ada, yani Nisyros-Tilos-Halki için de durum benzer, onlara
da çok sık sefer yok. Fakat ne var ki Nisyros’tan Kos’un Kardamena, Halki’den
de Rodos’un Kamiros bölgelerine her gün bir küç motor çalışıyor. Bizim Datça
feribotları gibi düşünebilirsiniz. Yalnız bu iki bölge de o adanın limanlarına
çok uzak bölgeler. Yani Rodos diye gittiğiniz Kamira’dan Rodos merkezine 1
saatlik araba yolculuğu gerekiyor. Ama Tilos’un bu hali mükemmel. Planımız bir
gece liman, bir gece bir koyda alargada kalmaktı. İlk gün sıcağın da etkisiyle
siestaya yattım ama uzun sürdü. O günün öğleden sonrasını kaçırdık. Gülüşan
adayı benden çok dinlemişti ama görmemişti. Araba kiralayıp adanın iç
bölgelerine, eski Mikro Chora’ya ve hala yerleşim olan Chora’ya gidecektik.
Ertesi gün gideriz dedik. O akşam restoranda uzolu, ahtapotlu yemeğimizi yedik,
yattık. Sabah denize girip, yüzüp öğlen yemeğine doğru aracı kiralamaya
gittiğimizde siesta saati başlamıştı. Zaten hepi topu iki oto kiralama ofisi
var. Biri kapalı, diğeri açıktı ama onda da araç yoktu. Mecburen saat 16’yı
beklerken bir şeyler atıştırdık. Kapalı olan ofis de açılınca hemen gittik ama
onda da hiç araç kalmamış. Ada sakin fakat kendi ölçüsüne göre en kalabalık
dönemini yaşıyor tabii. Herhalde iki şirkette on araba falan vardı, onlar da
bitmiş. Bizim gezi hayalleri de bitti. Günü de kaçırmış olduk. Dedik bu akşam
da limanda kalalım, ertesi gün Halki’ye devam edecektik.
|
Limandan yüz-yüz elli metre sonra çakıllı sahil başlıyor |
|
|
Tilos’un limanının hemen
arkasındaki kilisenin de arkasında küçük bir meydan var. Orası adanın liman
bölgesi Livadhia’nın merkezi. Kocaman bir ağacın altında bir iki kafe var,
serinlikte oturup bir şeyler içiyor halk. O ağacın da karşısında, köşede küçük
bir bar var, ben orayı bizim Mahmut Kaptan’ın yerine benzetiyorum. Her
gidişimde uğrarım. Yemekten önce bir iki kadeh uzo içip adalıların hayatını
izlemek hoşuma gidiyor. İlk gidişimde telefonda Türkçe konuştuğumu duyan biri
yanıma gelip Trkçe “Merhaba, ben de İstanbul’da doğdum” dedi. Yaşı yetmişlerde
bu kişinin adı İlias. O akşam epey sohbet ettik. İstanbul’da doğan Rumlardan.
Sonra aile Atina’ya göç ediyor. Yanılmıyorsam 6-7 Eylül olayları sonrası
göçmüşler. Atina’da büyümüş. Orada taksi şoförlüğü yaparak hayatını kazanmış.
Evlenmiş, eşi Tilosluymuş. Çocukları olmuş falan derken emekliliği gelince
Atina’dan ayrılıp Tilos’a yerleşmişler. Yıllardır yaz-kış Tilos’ta yaşıyorlar.
Evlerini gösterdi, hemen merkezde ve sahilde bahçeli güzel bir ev. Neyse, ilias
Bey ile bir hatıra fotoğrafı çektirmiştik. Aradan bir yıl geçti, Glaros’u aldım
ve adaya onunla gittik. İlias Bey ile yine aynı noktada fotoğraf çektirdik ve
farkında değildim, o gün de bir yıl önceki tişörtü giymişim. Geçen yaz Tilos’a
gitmedik. Bu gidişimde yine aynı köşede otururken gözlerim İlias Bey’i aradı.
Baktım ileride ağacın altında bir adam oturuyor ve ona çok benziyor. Yanına
gittim, oymuş. Yine sohbet ettik, o pek içki içmiyor, Schweppes ile eşlik etti. Bu kez
fotoğrafımızı Gülüşan çekti. Tişörtüm aynı değildi neyse ki.
|
Tilos'ta yemekten önce bir iki kadeh uzo içip adalıların hayatını izlemeyi seviyorum |
|
İlias Bey ile 2016 ve 2017 yılındaki fotoğraflarımız |
|
Bu da bu gidişimde çektirdiğimiz fotoğraf |
|
Aynı mekanda Gülüşan ile |
Tilos’u ilk kez bu kadar
kalabalık gördüm. Önceki gidişlerimde sahil boyunca yirmi kişi falan olurdu. Bu
gidişimizde sayı yüze yaklaşmıştı. Ancak Tiloslular da turizmin eski tadının
kalmadığından yakınıyorlar. Avrupa’da genel bir kriz havası var sanırım, bu da
ada turizmini etkiliyor. Aynı şekilde Halki de önceki gidişlerime oranla boştu.
Tilos’ta limandan yüz, yüz elli metre yürüdükten sonra başlayan küçük çakıllı
sahil boyunca istediğiniz yerden denize girebiliyorsunuz. Deniz mükemmel.
Sabahları sahil boyu yürüyüş yapıyordum, o saatte kimseler olmuyordu. Sahildeki
küçük oteller önlerine şemsiye ve şezlong koyuyorlar. Onlardan da
yararlanabilirsiniz. Şezlong için bir para ödemiyorsunuz, sadece oradan bir
şeyler yiyip içmeniz bekleniyor. Ama mesela iki otel arasındaki elli-altmış
metrelik mesafe boş ve oraya yayılabilirsiniz.
|
Denizi mükemmel. Karşısı Datça'nın Palamutbükü, Ovabükü tarafları |
|
Yemek yediğimiz mekan |
İki günü bitirdik ve
Tilos’tan ayrılma vaktimiz geldi. Sabah liman sakinken usulca çıktık, rotamızı
Halki’ye çevirdik. Yine rüzgarsız bir hava bizi bekliyordu.
|
Tilos'tan ayrılırken |
Halki notları bir
sonraki yazıda.
Yorumlar
Yorum Gönder