GÜNEYDEKİ ON İKİ ADALAR SEYRİ-2/TİLOS


Tilos güneydeki adalar içinde en sakini, en az bilineni ve en az gidileni. Ne kuzeyindeki komşusu Nisyros gibi pazarlayacağı volkanı var, ne güneyindeki Halki gibi şık evleri, orta-üst gelir grubuna hitap eden yalıları var. Aslına bakarsanız hiç bir şeyi yok gibi görünüyor ama bu da onu cazip kılıyor. Güzel ve kristal bir deniz, sakinlik, yavaş hayat arayanlar için ideal. Yaş ortalamasının yüksek olduğunu söylememe gerek var mı?

Nisyros'tan Tilos'a geçtik (mavi rota)
Adayı ilginç kılan bir hikayesi var. Günümüzden yaklaşık 3 milyon yıl önce (üçüne beşine bakmayın, aşağı yukarı bu kadar yıl olmuş) şiddetli depremlerle bölge alt üst olurken bir hat üzerinde dizili On İki Adalar ortaya çıkmış. Son yıllarda yapılan kazılarda Tilos’ta bir filin iskeletinin bazı parçalarına rastlıyorlar. Ancak fil bildiğimiz fillere göre oldukça küçük. Cüce fil diyorlar. (Dikkat yavru fil değil). Bulunan parçaları birleştirip filin boyunu ortaya çıkarıyorlar. Teori şöyle; depremlerle adalar oluşurken Tilos üzerinde kalan bir fil sürüsü zaman içinde evrim geçirip, ada koşullarına uyum sağlayarak küçülüp, bir süre daha soyu devam ettiriyorlar ve nihayetinde son fil de gidince konu kapanıyor. Yani Avrupa’da yaşamış son fil Tilos’ta yaşamış. Buraya koyduğum fotoğrafı Google’dan buldum. Daha etraflıca bilgi için Tilos Elephant yazın bilgiler ekranınıza dökülsün.


Bu kadar girişten sonra asıl konumuza, yani işin deniz kısmına döneyim. Tilos’un limanı Livadhia bir mil içeri giren koyun dibinde. Küçük bir mendirekle ayrılmış liman içinde yer bulursanız tonoz alıyor, kıçtan kara bağlanıyorsunuz. Elektrik, su var. İki yıl önceki gidişimde sevimli, şişman liman görevlisini aradı gözlerim ama göremedim. Meğer emekli olmuş. Çok sevimli ve işinin ustası biriydi. O küçücük limana o kadar tekneyi nasıl sığdırırdı şaşardım. Büyük tekneler, motor yatlar, guletler mendireğin dışına demir atıp kıçtan kara yapıyorlar. Eğer fazla gelen giden yoksa aborda yaptırıyor görevli. Biz geçen gelişimizdeki gibi kara tarafına bağlandık. Limanın içi tertemiz. Küçük ve sevimli bir liman. Rıhtım yüksekçe, pasarelladan hafif tırmanmak gerekiyor. Limanın hemen yanında Blue Star gibi büyük feribotların veya Dodekanisos Seaways gibi katamaranların yanaştığı, araçların, kamyonların sıraya girdiği büyük, geniş bir beton platform var. Gemi geleceği zamanlar oldukça hareketli oluyor. Kafe açılıyor, insanlar gemiyi beklerken kahve içiyorlar, sohbetler yapılıyor. Sonra gemi gidiyor, kafe kapanıyor, rıhtım sessizliğe bürünüyor. Her gün gelen gemi olmadığından ortalık epey sakin.


Tilos limanında



Pasarelladan hafifçe tırmanmak gerekti


Glaros sağdan üçüncü
Bu gidişim Tilos’a üçüncü gidişimdi. İlk gidişim yine feribotlaydı. Blue Star ile gelip Dodekanisos ile dönmüştüm. Ulaşımı çok kolay bir ada değil, her gün gemi yok demiştim. O yüzden mi sakin, sakin olduğundan mı gemi seferi az bilmiyorum. Aslında birbirine komşu üç ada, yani Nisyros-Tilos-Halki için de durum benzer, onlara da çok sık sefer yok. Fakat ne var ki Nisyros’tan Kos’un Kardamena, Halki’den de Rodos’un Kamiros bölgelerine her gün bir küç motor çalışıyor. Bizim Datça feribotları gibi düşünebilirsiniz. Yalnız bu iki bölge de o adanın limanlarına çok uzak bölgeler. Yani Rodos diye gittiğiniz Kamira’dan Rodos merkezine 1 saatlik araba yolculuğu gerekiyor. Ama Tilos’un bu hali mükemmel. Planımız bir gece liman, bir gece bir koyda alargada kalmaktı. İlk gün sıcağın da etkisiyle siestaya yattım ama uzun sürdü. O günün öğleden sonrasını kaçırdık. Gülüşan adayı benden çok dinlemişti ama görmemişti. Araba kiralayıp adanın iç bölgelerine, eski Mikro Chora’ya ve hala yerleşim olan Chora’ya gidecektik. Ertesi gün gideriz dedik. O akşam restoranda uzolu, ahtapotlu yemeğimizi yedik, yattık. Sabah denize girip, yüzüp öğlen yemeğine doğru aracı kiralamaya gittiğimizde siesta saati başlamıştı. Zaten hepi topu iki oto kiralama ofisi var. Biri kapalı, diğeri açıktı ama onda da araç yoktu. Mecburen saat 16’yı beklerken bir şeyler atıştırdık. Kapalı olan ofis de açılınca hemen gittik ama onda da hiç araç kalmamış. Ada sakin fakat kendi ölçüsüne göre en kalabalık dönemini yaşıyor tabii. Herhalde iki şirkette on araba falan vardı, onlar da bitmiş. Bizim gezi hayalleri de bitti. Günü de kaçırmış olduk. Dedik bu akşam da limanda kalalım, ertesi gün Halki’ye devam edecektik.

Limandan yüz-yüz elli metre sonra çakıllı sahil başlıyor





Tilos’un limanının hemen arkasındaki kilisenin de arkasında küçük bir meydan var. Orası adanın liman bölgesi Livadhia’nın merkezi. Kocaman bir ağacın altında bir iki kafe var, serinlikte oturup bir şeyler içiyor halk. O ağacın da karşısında, köşede küçük bir bar var, ben orayı bizim Mahmut Kaptan’ın yerine benzetiyorum. Her gidişimde uğrarım. Yemekten önce bir iki kadeh uzo içip adalıların hayatını izlemek hoşuma gidiyor. İlk gidişimde telefonda Türkçe konuştuğumu duyan biri yanıma gelip Trkçe “Merhaba, ben de İstanbul’da doğdum” dedi. Yaşı yetmişlerde bu kişinin adı İlias. O akşam epey sohbet ettik. İstanbul’da doğan Rumlardan. Sonra aile Atina’ya göç ediyor. Yanılmıyorsam 6-7 Eylül olayları sonrası göçmüşler. Atina’da büyümüş. Orada taksi şoförlüğü yaparak hayatını kazanmış. Evlenmiş, eşi Tilosluymuş. Çocukları olmuş falan derken emekliliği gelince Atina’dan ayrılıp Tilos’a yerleşmişler. Yıllardır yaz-kış Tilos’ta yaşıyorlar. Evlerini gösterdi, hemen merkezde ve sahilde bahçeli güzel bir ev. Neyse, ilias Bey ile bir hatıra fotoğrafı çektirmiştik. Aradan bir yıl geçti, Glaros’u aldım ve adaya onunla gittik. İlias Bey ile yine aynı noktada fotoğraf çektirdik ve farkında değildim, o gün de bir yıl önceki tişörtü giymişim. Geçen yaz Tilos’a gitmedik. Bu gidişimde yine aynı köşede otururken gözlerim İlias Bey’i aradı. Baktım ileride ağacın altında bir adam oturuyor ve ona çok benziyor. Yanına gittim, oymuş. Yine sohbet ettik, o pek içki içmiyor,  Schweppes ile eşlik etti. Bu kez fotoğrafımızı Gülüşan çekti. Tişörtüm aynı değildi neyse ki.


Tilos'ta yemekten önce bir iki kadeh uzo içip adalıların hayatını izlemeyi seviyorum


İlias Bey ile 2016 ve 2017 yılındaki fotoğraflarımız
Bu da bu gidişimde çektirdiğimiz fotoğraf
Aynı mekanda Gülüşan ile
Tilos’u ilk kez bu kadar kalabalık gördüm. Önceki gidişlerimde sahil boyunca yirmi kişi falan olurdu. Bu gidişimizde sayı yüze yaklaşmıştı. Ancak Tiloslular da turizmin eski tadının kalmadığından yakınıyorlar. Avrupa’da genel bir kriz havası var sanırım, bu da ada turizmini etkiliyor. Aynı şekilde Halki de önceki gidişlerime oranla boştu. Tilos’ta limandan yüz, yüz elli metre yürüdükten sonra başlayan küçük çakıllı sahil boyunca istediğiniz yerden denize girebiliyorsunuz. Deniz mükemmel. Sabahları sahil boyu yürüyüş yapıyordum, o saatte kimseler olmuyordu. Sahildeki küçük oteller önlerine şemsiye ve şezlong koyuyorlar. Onlardan da yararlanabilirsiniz. Şezlong için bir para ödemiyorsunuz, sadece oradan bir şeyler yiyip içmeniz bekleniyor. Ama mesela iki otel arasındaki elli-altmış metrelik mesafe boş ve oraya yayılabilirsiniz.


Denizi mükemmel. Karşısı Datça'nın Palamutbükü, Ovabükü tarafları 







Yemek yediğimiz mekan
İki günü bitirdik ve Tilos’tan ayrılma vaktimiz geldi. Sabah liman sakinken usulca çıktık, rotamızı Halki’ye çevirdik. Yine rüzgarsız bir hava bizi bekliyordu. 

Tilos'tan ayrılırken




Halki notları bir sonraki yazıda.

Yorumlar

Popüler Yayınlar