Symi limanına bir kaç kez
feribotla gelmiş, yolcu indirip-bindirmiş ve yola devam etmiştik. Bir defa da
üç yıl önce Symi kanalından geçmiştim. Ama adaya ayak basmamıştım. Kısmet bu
sefereymiş. Hem Yunanistan’dan çıkış işlemlerimizi Symi’den yapmak, hem de
adayı bir geceliğine görmek için de olsa limanına girmeyi planladık. Aslında
hata yaptığımızı limana girerken anladık bile. Bayram tatilinin bitmesine iki
gün vardı ama bizim gibi giriş/çıkış yapan o kadar çok Türk bayraklı tekne
vardı ki, limanda bir karmaşa, gürültü, patırtı eksik olmadı. Sıcak bir yandan,
koydaki barlardan yükselen sesler bir yandan, gece yarış yapan motorsikletler
öte yandan, çok rahatsızlık verdi. Günlerce sakin limanlarda ve koylarda
demirledikten sonra Symi limanında kalmak iyi bir tercih değilmiş meğer. Bodrum limanında yazın
guletlerde geceleyen turistlerin Neyzen Tevfik Caddesi’ndeki barlardan yükselen
vahşi gürültüde ne yaptıklarını merak ediyordum. Aynısını Symi’de yaşayarak
anladım. Symi limanı ile Bodrum limanının yazın kalabalığında farkı yokmuş,
bunu anladık. Eğer zamanımız olsaydı çıkış işlemlerini yapıp bir koya
kaçabilirdik ama mümkün olmadı.
|
Halki'den Alimnia'ya, oradan da sarı ile belirttiğim rotayı yapıp Symi'ye vardık. |
İşlemlerimizi yapan
acentenin sahibi niye bayramda geldiniz, bayramdan sonra gelin buranın tadını
çıkarın dedi. Aynen bizim bayramda Bodrum’a gelenlere söylediğimizi bu sefer o
bize söyledi. Yani yaşadığımız bu gürültü, patırtı, kalabalıktan sonra Symi
hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapmam mümkün değil. Bu yüzden ilk fırsatta
bir daha gitmek istiyorum. Glaros ile mi olur, feribotla mı bilmiyorum ama
gitmek istiyorum. Hem havalar da makul bir ısıya gerilerken sakin Symi şahane
olur.
|
Symi kanalından geçerken kanalın en sığ yerinde, Halki'deyken hayranlıkla seyrettiğim Roma yatı ile karşılaştık.
|
|
Ertesi gün de Symi'den ayrılırken yine Roma ile karşılaştık.
|
Yalıkavak’ın görgüsüzleri
Leros’a, Hisarönü-Göcek bölgesinin görgüsüzleri de Symi’ye gidiyor anlaşılan.
Burada görgüsüz derken kimleri tariflediğimi bir iki özelliklerini yazarak
anlatayım ki tüm o bölgedekileri kapsamadığını açıklayabileyim. Öncelikle
tamamı motoryatlarla gelmiş olanlar. Bunların içinde büyük çoğunluğu da kiralık
motoryatlar. Limanda teknelerinden gürültülü müzik açanlar. Saçındaki tokadan
ayakkabısına kadar marka giyinip, tekne tatilinde günde bir kaç kez kıyafet
değiştirenler. Kişi başı bir kaç yüz Euro’yu, akşam Tarkan çalarken tabak kırıp
Manos’ta harcamayı statü sananlar. Bu tabak kırma nedir, nereden çıkmıştır,
bunun hikayesini bir başka yazıda anlatacağım. Hiç de öyle eğlence sonunda tabak
kırarak eğlencenin bir parçası yapma meselesi değil. Yunanlılar için turistik
mekanlarda faturayı şişirmek için kullandıkları, aslında basbayağı kıroca bir
davranış. Neyse, bu konu ayrı, o kiralık motoryatlardan birinden iki kadın
indiler ve karşılarındaki bara gidip akşama yer ayırtmak istediler. Kaptan dedi
ki nereye gidiyorsunuz? Yer ayırtıp oradan çarşıya gideceğiz diye cevapladılar.
Kaptan lütfen dedi, daha işlemlerimizi yapmadık, bir yere ayrılmayın. Pasaport
polisine gideceğiz. Aaa biz de mi gideceğiz dedi biri? Ben de orada
dolanıyordum, kaptana gülümsedim, o da ellerini iki yana açıp ne yapalım
gibisinden baktı. Limandaki motor yatların kaptanlarının konuşmalarına şahit
oldum. Biri diğerine dedi ki yahu kaptanım hep mi cahili, sonradan görmesi bana
denk geliyor? Yok dedi diğeri, bunlar böyle. Bu arada varlıklı, görmüş geçirmiş
insanları elbette ayrı tutuyorum. Onlar zaten derhal giyim, kuşam, hal ve
tavırlarından, kibarlıklarından, görgülerinden kendini belli ediyorlar. Hele İngiliz Milletler Topluluğu bayraklı ahşap bir yelkenli yattan inen çift vardı ki yaşı yetmişlerine gelmiş kadının zarafetinden, adamın giyiminden gözümü alamadım.
|
Symi limanı dar bir koy. Hızlı feribotların ya da büyük motoryatların giriş çıkışlarında liman karışıyor. Eğer rıhtım ile aranızda mesafe bırakmazsanız ve zinciriniz yeterince gergin değilse teknenizi rıhtıma çarptırmanız işten bile değil. Bir kaç kere limandaki teknelerde bu durumu gördüm.
|
|
Daha sakin ve daha ılık bir havada gelip karşı tepelere çıkmak gerek.
|
|
Symi'de yediğim Symi karidesi bugüne kadar yediğim en iyi versiyondu. |
Bir akşam kalacaktık, o
akşamı da turistik olan liman sahilindeki mekanlarda değil de adalıların
gittiği mekanlardan birinde yiyelim dedim. Sahilde bir kaç yüz EU hesap
yazmadan bırakmayan Manos’un çarşı içinde başka bir mekanı daha var, oraya
gittik. Elbette Symi karidesi de dahil olmak üzere gayet lezzetli mezeler
yedik. Mekanda herkes kendi halindeydi, kimse kimsenin ne giydiğine bakmıyordu
ve de zaten herkes bizim gibi şort, tişörtlüydü. İstanbul’da yaşarken bazen iş
gereği böyle pahalı mekanlara giderdim. Oralarda parayı hazmetmiş görgülüler ile hazmetmemiş sonradan görmeleri izlerdim. Aradan on yıl geçti, şimdi böyle mekanlardan müthiş rahatsız oluyorum. Oysa eskiden bu kadar takmazdım. Burada o kadar
sadeliğe alışmışım ki, artık tahammül etmek istemiyorum. Dolayısıyla o tarz
mekanlara asla gitmiyorum. Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim, Symi’yi
yıllar yıllar öncesinden bilen denizcilerin anlattıklarına göre Manos ilk
zamanlar adadaki diğer mekanlar gibiymiş. Ama işte bu bizim görgüsüz, parayı
kolay kazanan tipler Symi’yi keşfedince 30 EU hesap için 50-60 EU bırakıp üstü
kalsın demeye başlamışlar. Çünkü o zaman EU böyle yüksek değil ve yemek
Türkiye’den hayli ucuza geliyormuş. Bir kaç yıl içinde Manos da bakmış ki
bunlarda para bol, fiyatları şişirmiş, fakat müşteri azalmamış. Yani aslında Manos’un
ahlakını bizimkilen bozmuş. Benzeri şeyler Leros’ta da oluyor, oradaki bir iki
mekanı da bozacaklar diye korkuyorum.
|
Symi kanalından geçerken. |
|
Datça pruvamızda... |
Ertesi sabah kaçar gibi
limandan uzaklaştık. Bir koyda denize girelim dedik ama yakında sakin ve denizi güzel bir koy
da bulamadık, bari dedik Datça limanına girmeden Kargı’ya girelim yüzelim.
Datça ve Knidos ile ilgili notlarımı da bir sonraki yazıda aktarıp bu diziyi
biterceğim.
Dediğim gibi Symi ile ilgili
sağlıklı bir değerlendirme yapmam mümkün olamadı ne yazık ki. Eylül, Ekim
aylarından birinde gidip, adalılarla baş başa bir kaç gün geçirmeyi istiyorum.
O zaman Symi’nin tadına varacağımı tahmin ediyorum.
Seviyorum yazilarinizi, gözlemlerinizi. Umarim siz yazmaya devam edersiniz ve ben de okumaya devam edebilirim. Sevgiler
YanıtlaSil