4. ve son bölüm. Bodrum'a dönüş rotasında.

 Bu yazıyla yirmi iki günlük uzun seyrimize ait notlarımı bitireceğim. Bu yazı bu bloğun son yazısı olacak. Bundan sonra bütün yazacaklarımı eski blogumda –yani bodrumluhayat.blogspot.com adresinde- toplamaya karar verdim. Deniz ve yelkenli yazılarımı da, seyirleri de orada anlatacağım.


Başlayayım...


Ekincik

Göcek’ten ayrılıp Marmaris’e gitmeden önce yine Ekincik’te bir gece kalmayı planlamıştık. Gece karanlığında Marmaris’in içine girmek istemedim. Ekincik bıraktığımız gibiydi tabii. Yolda ana yelkeni sıkıştırmışım, açılmıyordu. Şansımıza sancaktaki komşu teknemizde seyir yapan iki kişiden biri hem yelken eğitmeni hem teknik olarak da yelkenden anlıyormuş. Direğin tepesine çıktı sağolsun, yelkeni açtı. Ana yelkeni kaparken, rüzgar az da olsa mutlaka rüzgara dönüp, gererek, yavaş yavaş kapatın diye uyardı. Bir ders daha aldım.




Eylül, Ekim aylarında her yer sakinleşmeye başlıyor, yazın patırtısı bitiyor.



Güvenlik elemanları görev başındaydı

Sıkışan ana yelkeni açmak için direğe çıkan komşu teknedeki yardımsever yelkenci


Marmaris

Bodrum’da bir görüşme için bir günlüğüne Bodrum’a dönmemiz gerekti. Nasıl yapalım derken Marmaris’e Netsel-SeturMarinas’a girelim, Glaros’u bir gece bırakalım, araba kiralayalım, Bodrum’a gidelim. Ertesi sabah görüşmeyi yapıp tekrar dönelim, kaldığımız yerden devam edelim dedik. Tam 24,5 saatlik bir ara verdik. Bu arada Netsel-SeturMarinas müdürü Erkan Özatağ’a burada bir daha teşekkür etmek istiyorum. Hiç bir ücret talep etmeden bir gece Glaros’u misafir ettiler.



Bir günlüğüne arabayla Bodrum'a gidince Akçapınar'da tostçuya uğradık elbette

Glaros, Marmaris Netsel-SeturMarinas'da




Çiftlik

Ertesi öğlen Glaros’u alıp rotayı Çiftlik koyuna çevirdik. Marmaris çıkışında sert rüzgar yedik. Oranın hava koşullarını hiç bilmiyordum, meğer koydan çıkarken adayı iskele tarafında bordalayınca dört bir yandan rüzgar gelirmiş. O gün biraz fazladan esiyordu. İşin ilginci, gösterge iskele dar apazdan gelen 4 knot rüzgarı gösterirken bir anda sancak geniş apaza döndü ve 18 knot yedik. Feleğim şaştı, o anda full arma gidiyorduk. Tekneyi çok zorlanarak rotasına sokabildim. Bu da ikinci ders oldu.




Çiftlik koyuna girerkenki manzara çok etkileyiciydi




Çiftlik koyunu çok sevdik. Hem yemekleri, hem denizi, hem doğası gayet güzeldi. Yalnız bunda mevsimin de önemi var. Yazın kalabalığında gürültü yapanları ve animasyon sesleriyle koyu inlettiği söylenen koyun sonundaki oteli düşünemiyorum. Bir gece fazladan kaldık. Bir gece daha mı kalsak diye düşünürken hadi halatları çözelim Serçe Limanı’na gidelim dedik. 








Serçe Limanı-Bozukkale

Baştan söyleyeyim, burayı hiç sevmedim. Her havaya kapalı dedikleri ama öyle olmayan koylara bunu da ekleyeceğim. Bir daha uğrayacağımı sanmıyorum. Demir atıp kıçtan kara manevrasına başlarken tepelerden indiren 16 knot ile yarım saatten fazla uğraşıp zorlandık ve sinirlenip hadi buradan çıkalım dedim. Dışarıda da hava vardı, gidişte uğradığımız Bozukkale’ye tekrar girdik. Bu sefer ilk uğradığımızda bağlandığımız Ali Baba’nın yemeklerinden, servisinden, hesabından pek haz etmediğimizden koyun dibindeki Loryma’ya bağlandık. Gayet iyiydi.


Loryma Restaurant. Gayet iyiydi.







Bozburun

Ertesi sabah rotayı Yeşilova Körfezi’ne, Bozburun’a çevirdik. Bozburun’a yıllardır karadan giderim, ilk kez denizden gidecektim. Sakin sayılabilecek bir koya demirledik, karaya çıkmadık, rüzgarsız bir havada gece çok rahat uyuduk.





İnşaat inşaat...








Sabah yumurtası

Söğüt

Burayı Bozburun’dan çok daha fazla severim. Aslında Bozburun’u çok da sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Isınamadım. Ama Söğüt tam tersi. İnsanı daha sıcak, daha içten. Önce Kızılyer mahallesinde alargada kaldık. Ertesi gün arkadaşlarımızın önerdiği Keçi Bükü’ne bağlandık. Yeni açılmış, ikinci yıllarıymış galiba. Derme çatma iskelesinde pek rahat edemedik, çok solugan yedik ama Söğüt güzel yer, Keçi Bükü'nün yemekleri gayet iyiydi. Huzurlu Söğüt’te iki gece daha kaldık. İyi de ettik.





Her sabah saat 8 civarı mesaiye başlıyordum. Mailler cevaplanıyor, yapılacaklar yapılıyor, bir saat içinde laptop kapatılıyor.


Gülüşan'dan bazlamalı sabah yumurtası...



Söğüt'te iki yerde şahane öğlen yemekleri yedik. Biri Kaptan'ın Yeri idi galiba, diğeri Badem Çiçeği.















Galiba hayatımda yediğim en iyi bamyaydı. Badem Çiçeği restoran bamyaları bahçelerinde yetiştiriyorlarmış.



Burayı çok beğendik, yemekleri harikaydı. Fotoğrafını koyarak torpil geçeyim bari.




Keçi Bükü'nde mezelerin kalitesi bizi bir gece daha orada kalmaya yönlendirdi

Kahveli elma mı, elmalı kahve mi?



Turgut

Söğüt’ten sonra Yeşilova Körfezi’nde kafadan gelen kuvvetli rüzgarla iyi deniz yiyerek Atabol’u döndük. Döndükten sonra apaz seyriyle Turgut’a kadar gideriz diye umutlanırken rüzgar o rotada bitiverdi. Bütün derdi Yeşilova’ya bindirmekmiş. Glaros’u aldığımdan bu yana her yaz çağıran Taylan’ın sorumlularından olduğu Ella Yacht Club’e bağlandık. Yılın büyük bölümünü orada teknesinden geçiren, tiyatrocu dostum Işıl Kasapoğlu ile de görüşme şansım oldu. Ella Yacht Club’u çok sevdik. Denizi çok iyi, tekne açısından son derece güvenli, doğal bir liman. Yemekler güzel, insanlar samimi, adeta aile gibi olmuşlar. Bu sıcak ortam iyi geldi ama ertesi gün ayrılmak durumundaydık.


Ella Yacht Club. Çok sevdik. Çok samimi, aile ortamı.








Hurmalıbük

Bu yaz bir kez gecelediğim Hurmalıbük’ü çok sevmiştim. Rotamızın üzerindeydi, Gülüşan da görsün diye yine orada alargada gecelemeyi istedim. İyi ki de öyle yapmışız.











Kargı

Ertesi sabah Datça’yı geçer geçmez ilk koy olan Kargı’ya geçtik. Buranın da denizi harikadır. Yaz sonu olduğu için canlı müzik olan mekan susmuş, kalabalık azalmış, huzur gelmiş Kargı’yı yine çok sevdik.











Knidos

Dönüş rotamızın son durağı Knidos oldu. Burada seyrin ilk gecelemesini alargada yapmıştık, seyrimizin son gecelemesini yine burada, bu sefer iskeleye aborda olarak yaptık. Liman dışında 17-18 knot esen lodosla içeri girdik, üç manevrada iskeleye bordalayabildim. Alargada kalan bir motoryat neredeyse iki dakikada bir kendi etrafındaki turunu bitiriyordu, o kadar sertti hava. Son akşam yemeğimizi restoranda yiyelim istediğimizden öğlen rezervasyon gerekir mi diye bir uğradım. Aslında limanda çok az tekne vardı ama belli olmaz. Yer çok, boşuz dedi işletmeci. Glaros’un havuzluğunda otururken çakarlı arabalar peş peşe gelip kazı evine doğru gittiler. Akşam yemek için mekana geçtiğimizde bir de baktık ki upuzun bir masa hazırlanmış gelecekleri bekliyorlar. Etrafta sivil polisler, jandarma falan. Ne oluyor diye sordum. Muğla’ya atanan yeni vali, Datça kaymakamı, garnizon komutanı, emniyet müdürü, turizm bakanlığından yetkililer, kazı başkanı, korumalar derken mekan dolmuş. Yer yok. Hani boştunuz dedim? Haklısınız ama ne bileyim kem küm ederken bize bir masa yaptılar. Biz havamızı bulduk da restoranda derin bir sessizlik hakimdi. Protokol konuşuyor diğerleri dinliyor durumu. E tabii içki olmayınca yemekleri erken bitti, onlar gitti TV açıldı, sohbetler başladı. Yani anlayacağınız devlet gidince halk kendine geldi.











Ertesi sabah erkenden Knidos’tan ayrıldık ve yirmi ikinci günde Gümbet’e geldik, yerimize bağlandık.



Çok iyi bir seyir oldu. Bizim açımızdan da iyi bir deneyimdi. Bu kadar uzun süre teknede yaşamamıştık, deniz ile bu kadar iç içe olmak da iyi bir denemeydi. Ev hayatını da özlemişiz. İlk bir kaç gün, hiç de büyük olmayan ev gözüme kocaman geldi. Sonra aradan bir hafta geçince yine denizi özlemeye başladım. Zaten on beş gün sonra da yeni bir seyir yaptık. Onu da gelecek yazıda anlatacağım. 


Başta yazdığım gibi bu yazı bu blogun son yazısı oluyor. Bundan sonra her şeyi, yani deniz ile ilgili olan yazıları da, Bodrum’a dair yazıları da, arabayla yapacağımız gezileri de ilk blogumda, tek bir adreste yazacağım.


Yeni yazıda bodrumluhayat.blogspot.com adresinde görüşene dek hepinize sağlıklı, mavi günler dilerim.


Yorumlar

Popüler Yayınlar